Faydalı Pratik Bilgiler | Bilgisiz Kalma

Nasreddin Hoca Fıkraları

  • Mayıs 12, 2022
  • 21 min read
Nasreddin Hoca Fıkraları

NASREDDİN HOCA FIKRALARI
Nasrettin Hoca Kimdir?

Eşek Kaybolunca
Nasrettin Hoca’nın eşeği kaybolunca arkadaşları üzülmüş ve eşeği aramaya koyulmuştu. Hoca ise bunların arasında:
__ Allaha şükürler olsun, şükürler olsun” diye dolaşıyordu.
__Hoca efendi, biz üzülüyoruz ve eşeğini arıyoruz, sen ise şükürler olsun diye adeta seviniyorsun, bu ne haldir? deyince:
Hoca:
__ Ben eşeğin kaybolmasına değil, eşeğin üzerinde ben olmadığıma şükredip seviniyorum, yoksa dört gündür ben de yitik olacaktım.

Düşüp Başını Bile Kırabilir
Hoca, kadılık yaparken birisi kulağı ısırıldığı için şikayette bulunur. Diğeri, adamın kulağını kendisinin ısırdığını idda eder, suçu kabul etmez. Hoca duruşmaya ara verip kulağını ısırmaya çalışır, düşer ve başını yaralar. tekrar mahkeme başlayınca da adamın kendisinin kulağını ısırdığına karar verir.
__ Aman hoca insan kendi kulağını ısırabilir mi? dediklerinde,
__ Düşüp başını bile kırabilir, der.

Söz Bir, Allah Bir
Hoca’ya yaşını sorduklarında “Kırk” der. Bir yıl sonra yine sorarlar aynı cevabı verir. O zaman, “Hocam geçen yıl da kırk demiştin. Bu nasıl oluyor?” dediklerinde:
__ Söz bir, Allah bir. ben sözümden dönmem, der.

İçinde Ben de Vardım
Komşusu, Nasreddin Hoca’ya
__ Hocam, demiş, neydi sizin evdeki gürültü? Dün gece evinizin önünden geçerken sizin merdivenden gümbür gümbür bir şeyler yuvarlanıyordu:
__ Hiç canım, demiş Hoca. Karı benim cübbeyi merdivenden aşağı attı da.
__ Amma yaptın be Hocam. Cübbe o kadar gürültü çıkarır mı?
__ Sen de uzun ettin birader. İçinde ben de vardım!

Oğlakla Bana Sor
Hoca, bir gün karısı ile yatakta konuşurken, dışarda bir tıkırtı duymuş, Karı koca kulak kesilmiş ve şöyle fısıltılar gelmiş kulaklarına.
__ Karı – koca ikisi de uykuda. Hoca’yı hemen öldürelim. Karısını da kaçıralım. Ahırda bağıran oğlağı da kesip kebab edelim.
Hoca, bir kaç kez öksürünce, hırsızlar kaçmışlar. Karısı da, Hoca’ya:
__ Korkudan mı öksürdün? diye sorunca; Hoca cevap vermiş:
__ Öyle ya. Sana göre ne var? Başımıza ne geleceğini oğlakla bana sor.

Dişi olsaydı
Hoca’ya sormuşlar:
__ Hazret’i Nuh’un gemisine zeytin dalını getiren güvercin dişi miydi? erkek miydi?
Hoca, hemne cevaplamış:
__ Mutlaka erkekti, demiş. Dişi olsaydı, ağzını uzun zaman kapalı tutamazdı ki.

Hey Gidi Gençlik Hey
Hoca bi gün ata binmek ister, bir türlü binemez.
__ Hey gidi gençlik hey, diye ah çeker.
Sonra etrafına bakınıp kimse olmadığını görünce de;
__ Hadi hadi. ben senin gençliğini de bilirim, der.

Neden Yemezsin
Nasreddin Hoca Akşehir’e yeni geldiği sıralar parasız kalmış. Karnı da aç. Sokakalarda dolaşırken bir fırın görmüş. Yeni çıkan ekmeklerin kokusuna dayanamayıp fırına girmiş, tezgâhın başındaki adama sormuş:
__ Bu ekmeklerin hepsi senin mi?
__ Benim.
__ Be adam, madem ki bu kadar mis gibi kokan ekmeğin var, ne diye oturup da yemezsin!

Köyün Yabancısı Olunca
Nasreddin Hoca daha önce hiç uğramadığı bir köyden geçiyormuş. Bir köylü yanına yaklaşmış:
__ Efendi, bugün günlerden ne?
Hoca, yorgunluğun etkisiyle hangi gün olduğunu bir türlü çıkaramayınca:
__ Bu köyün yabancısıyım, demiş, Buranın günlerini bilmem.

Son Ümit
Nasrettin hocanın çok sevdiği eşeği bir gün kaybolmuş. Hoca, eşeği aramak için, kırlara doğru açılmış. Bir taraftan da bir türkü söylemeye başlamış.
Böylece dolaşıp dururken bir tanıdığına rastlar.
Tanıdığı:
_ Hoca, böyle türkü çağıra çağıra nereye gifiyorsun? diye sorar. Hoca merhum da eşeğini kaybettiğini, onu aramakta olduğunu söyler. Ahbabı: _ Bu ne iştir Hoca efendi? Benim bildiğim, insan eşeğini kaybetti mi, ferhat eder, ağlar, dövünür. Sen ise türkü söylüyorsun!

Hoca, ona önündeki tepeyi gösterir.
__ Bir ümidim şu dağın ardında kaldı. Eşeğimi orada da bulamazsam, o zaman siz dinleyin bendeki feryadı!

Cübbe İle Kavuk
Bir İranlı, memleketinden gelen mektubu Nasreddin hoca’ya vererek:
__ Hocam, demiş, şunu okurmusun.
Hoca bakmış, hem yazı okunaksız, hem farsça.
__ Bunu başkasına okut, diyerek geri uzatmış.
Adam ısrar edince açıklamış:
__ Ben Farsça bilmem. Türkçe de olsa, yazı okunaklı olmadığı için, yine okuyamazdım.
Bu kez İranlı kızıp köpürmüş:
__ Başında değirmen taşı kadar kavuk, üsütnde koskoca cübbenle şu mektubu okuyamazdın birde hocayım diye geçinirsin.
Hoca, kavuğunu cübbesini çıkarıp İranlının önüne koymuş:
__ İş kavukla cübbedeyse, buyur sen giy, mektubu da sen oku!

Eşeğe İnanıyorsun da
Komşusu Hoca’dan eşşeğini ister. Hoca, eşeğin evde olmadığını söyler. Ancak tam o sırada eşek içerden anırmaya başlar.
Adam:
__ Hocam, eşek evde yok diyorsun ama, bak ben buradayım diye sesleniyor , deyince Hoca başını sallayarak:
__ Benim sözüme inanmıyorsun da, eşşeğin sözüne mi inanıyorsun be adam?. demiş

Dişi Olsaydı
Hoca’ya sormuşlar
__ Hazret-i Nuh’un gemisine zeytin dalını getiren güvercin dişi miydi? erkek miydi?
Hoca, hemen cevaplamış:
__ Mutlaka erkekti, demiş. Dişi olsaydı, ağzını uzun zaman kapalı tutamazdı ki.

Gezgin
Hoca’nın hanımı çok gezermiş.
Düğün-Dernek, bayram seyran dolaşırmış
Hoca’nın dostları:
__ Hoca’nın dostları:
__ Hocam, yenge biraz çok dolaşmıyor mu? derler.
Ne de olsa hatunu. Hiç laf söyletir mi hoca.
__ Hiç sanmıyorum, der ve ekler:
__ O kadar dolaşsaydı, bazen bize de uğrardı.


ZOR SORU

Nasreddin Hoca, hazırcevaplılığı ile ünlenmişti. Komşulardan ileri
gelenler düşünüp taşınıp, Hoca’ya çok zor bir soru hazırlamaya karar
vermişler. Sonunda akıllarına zor bir soru gelmiş. Hoca’ya sormuşlar:
– Hocaefendi sabah olduğu zaman insanların yarısı bir tarafa, diğer bir
yarısı da öbür tarafa gitmektedir. Bunun hikmeti nedir?
Hoca:
– İnsanların hepsi bir tarafa gitseydi, Allah korusun dünyanın dengesi
bozulurdu, diye cevaplamış.

AY’I KURTARDIK

Hoca bir akşam su çekmek için kuyuya gider. Kuyunun kapağını açınca bir
de ne görsün, kuyunun içinde koskoca Ay durmuyor mu? Hoca:
– Eyvah, Ay kuyuya düşmüş hanım, koş çengeli getir, diye seslenir.
Hanımı koşar, çengeli getirir. Hoca, çengeli kuyuya atar, bir sallar, iki
sallar tutturamaz. Nihayet çengel bir taşa takılır. Hoca kuvvetle ipi çekerken
çengel kopar, kendisi de sırt üstü yere düşer. Bu arada göğe bakar ki Ay
gökyüzünde.
Yüzü gülen Hoca:
– Oooh, çok şükür, düştük, düştük ama Ay’ı da kuyudan çıkardık, der.

ADAM OLMANIN YOLU

Bir gün Nasreddin Hoca arkadaşlarıyla oturup konuşuyormuş. Aralarından
biri konuşmanın tam ortasında Hoca’nın sözünü keserek:
– Hoca’m, sana bir şey sormak istiyorum.
Hoca adama dönerek kızgın bir şekilde:
– Buyur, sor bakalım.
Adam sormuş:
– Hoca’m hakiki manada adam olmanın yolu nedir?
Hoca ciddi bir şekilde şu hikmetli cevabı vermiş:
– Adam olmanın yolu; bilen biri söylerken onun sözünü kesmeden sonuna
kadar dinlemek. Söylenen sözü kulağı ile bizzat dinlemek ve bunun üzerinde
düşünmektir.

AH GENÇLİK

Hoca bir gün ata binmek istemiş. Hayvanın boyu epey yüksekmiş. Hoca bir
türlü atın üstüne sıçrayamamış. Yanındakiler duyacak şekilde sesini
yükseltip:
– Ah gençlik ah! Gençliğimizde böyle miydik!
Sonra sesini alçaltarak kendi kendine mırıldanmış:
– Ben senin gençliğini de iyi bilirim Nasreddiiinn!

TARİFİ BENDE

Günlerden bir gün Hoca’nın canı ciğer istemiş. Kasaptan ciğeri alan Hoca
evine giderken dostlarından birine rastlamış. Adam:
– Hoca’m o ciğeri nasıl pişireceksin?
– Bilmem.
Dostu, bir çeşit ciğer yahnisi tarif etmiş. Hoca:
– Bu uzun sürdü, aklımda kalmaz, sana zahmet bu tarifi bir kâğıt parçasına
yazıver.
Hoca, tarifesi cebinde, elinde ciğeri dalgın dalgın giderken bir çaylak
süzülüp inmiş, ciğeri kapıp havalanmış.
Hoca bir müddet koşmuş, bakmış ki koşmakla gökteki kuşu tutmaya imkân
yok. Elindeki tarifeyi havaya doğru sallayıp çaylağa bağırmış:
– Boşuna heveslenme, ağız tadıyla yiyemeyeceksin, tarifi bende.

YA TUTARSA

Hoca bir gün biraz yoğurt mayası alıp Akşehir Gölü’ne gitmiş, mayayı göle
bırakmış. Birisi bunu görüp sormuş:
– Ne yapıyorsun öyle Hoca?
– Hiç, göle maya çalıyorum.
Adam şaşırıp kalmış:
– Hoca’m hiç göl maya tutar mı?
– Ben de biliyorum tutmayacağını. Ama ya tutarsa!

UTANCIMDAN SAKLANDIM

Nasreddin Hoca’nın evine bir zaman hırsız girmiş. Hoca da hemen dolabın
içine saklanmış. Hırsız, evin içini, dışını iyice aramış ancak çalacak işe
yarar bir şey bulamamış. Bu sırada bir şey bulma ümidiyle dolabı açan
hırsız, içeride saklanan Hoca’yı görmüş ve birden şaşırarak:
– Sen burada ne yapıyorsun?
Nasreddin Hoca ezile büzüle, korku dolu kısık bir sesle:
– Çalacak bir şey bulamayacağını biliyordum da utancımdan saklandım.

EŞEĞE Mİ İNANIYORSUN BANA MI?

Bir sabah komşularından biri Hoca’ya:
– Efendi, değirmene gidip geleceğim. Bugün eşeğini bana ödünç verir
misin?
Hoca kestirip atmış:
– Evde değil.
Tam o sırada ahırdaki eşek anırmaya başlamış. Komşu:
– İşte bak eşek ahırdaymış. Yazıklar olsun komşu, bir eşeği esirgedin
benden!

İPE UN SERMEK

Bir gün komşusu, Hoca’dan ip istemiş. Hoca içeriye girip çıkmış:
– İp boş değil komşu, bizim hanım üstüne un sermiş.
Bu cevap karşısında şaşkına dönen komşu:
– Bu nasıl iş Efendi, hiç ipe un serilir mi?
Nasreddin Hoca kendinden emin bir tavırla:
– Serilir elbet, vermeye gönlüm olmayınca ipe un da serilir.

PARAYI VEREN DÜDÜĞÜ ÇALAR

Hoca pazara giderken mahallesindeki çocuklar etrafına toplanmışlar. Her
birisi çarşıdan kendileri için bir şeyler almasını istemişler. İçlerinden bir
çocuk da parasını vererek kendisi için bir düdük almasını istemiş. Hoca:
– Peki peki getiririm, demiş.
Akşamüstü pazardan dönerken çocuklar Hoca’nın yolunu kesmişler. Hepsi
siparişlerini sormuşlar. Hoca sadece para veren çocuğa düdüğünü uzatmış ve
demiş ki:
– Parayı veren, düdüğü çalar!

SİYAH BIYIK AK SAÇ


Nasreddin Hoca bir gün berbere gitmiş. Hoca’ nın saçları beyaz, bıyıkları
ise siyahmış. Hoca’ya takılmak isteyen berber sormuş:
– Hoca’m bıyıklarınız siyah olduğu hâlde saçlarınız niçin ak?
Nasreddin Hoca şöyle cevap vermiş:
– Saçlarım bıyıklarımdan en az yirmi yıl daha yaşlı onun için

SULU DEREDEN SUSUZ GETİRİRİM

Kendisini kimsenin aldatamayacağını iddia eden bir ahbabının bu iddialı
sözleri Hoca’yı rahatsız eder:
– Bana bak dostum, ben seni sulu dereye götürür su içirmeden geri
getiririm.
Hoca’nın bu sözleri karşısında gülen ahbabı:
– Bunu bana asla yapamazsın Hoca’m istersen bir dene.
– Pekâlâ, sen istedin. Hadi ikimiz birlikte köyün deresine gidelim.
İkisi ağır adımlarla dereye gelirler. İddiacı arkadaşı:
– Ee Hoca buraya kadar geldik. Beni nasıl kandıracaksın da su
içirtmeyeceksin bakalım?
– Haklısın dostum; ama biz bir yanlış yaptık…
– Yanlış mı, nasıl yani?
– Şimdi sen burada su içsen ve içtiğini söylesen ben de içmedi desem halk
kime inanacak? Biz şahit getirmeyi unuttuk. Hadi geri dönüp iki şahit alalım o
zaman iddia tamamlanır.
– Doğru, haklısın Hoca’m düşünemedik.
Tekrar köye doğru gelirler. Köydekilerin şaşkın bakışları arasında Hoca
sandalyesine gülümseyerek oturur. İddiacı ahbabı:
– Ne oldu Hoca’m vaz mı geçtin?
– Ne vazgeçmesi iddiayı ben kazandım.

KURDUN KUYRUĞU KOPARSA

Nasreddin Hoca bir gün mollalarından biriyle kurt avına çıkar. Kurdun
yuvasını tespit ederler. İçeride kurdun yavrusunun yalnız olduğunu görürler.
Kurt yavrusunu yakalamak için molla kurdun inine girer. Hoca da dışarıda
kalır. Tam o sırada anne kurt gelir. İninden içeri girmeye çalışırken
Nasreddin Hoca arkasından kurdun kuyruğunu yakalar. Molla dışarıda olup
bitenden habersiz:
– Hoca’m, dışarıda ne yapıyorsunuz? Tozu dumana kattınız. İçeride göz
gözü görmez oldu.
Kurdun kuyruğunu zorla zapt eden Nasreddin Hoca:
– Kurdun kuyruğu koparsa sen o zaman tozu dumanı görürsün, diye seslenir OMUZDAKİ HEYBE


Nasreddin Hoca pazarda epey alışveriş yapar. Aldıklarını heybesine
dolduran Hoca, heybeyi omuzuna asarak eşeğine o şekilde biner. Bu şekilde
evin yolunu tutan Hoca’yı yolda gören birisi:
– Hoca’m niçin heybeni eşeğin terkisine koyup rahat bir şekilde yoluna
devam etmiyorsun?
– O kadar da insafsız olmamak lazım dostum. Hayvanın beni taşıdığı
yetmiyor gibi bir de heybeyi mi sırtına yük yapayım.

KISAS

Nasreddin Hoca sıcak bir yaz günü dağa odun kesmeye gitmiş. Odunları
kestikten sonra eşeğin üstüne yüklemiş. Hava sıcak olduğundan, yanına aldığı
elbisesini ve baltayı elinde taşımaktan üşenmiş, onları da odunların üzerine
bağlamış. Bir an önce eve gidip, dinlenmenin hayaliyle eşeğe dönmüş:
– Ben dağdaki şu kestirme yoldan gideceğim, sen de düz yoldan gel.
Akşama doğru evde buluşuruz.
Bundan sonra yola koyulmuş. Kendisi kestirme yoldan gelmiş. Bir müddet
dinlendikten sonra hanımına sormuş:
– Hanım eşek geldi mi?
– Hayır Bey, henüz gelmedi.
– Peki o zaman biraz daha bekleyelim.
Bir müddet daha beklemiş; ama nafile. Eşek ortalarda yok. Eşeğin bir türlü
gelmediğini gören Nasreddin Hoca, eşeği yüklediği yere doğru yola
koyulmuş. Bir de ne görsün, eşek bıraktığı yerde öylece duruyor, sanki hiçbir
şey olmamış gibi sakin bir şekilde sırtındaki boş semerle otluyor. Sırtında ne
odun var, ne elbise, ne de balta.
Bu durumu gören Hoca öfkeye kapılır:
– Sen hâlâ tembel tembel koyduğum yerde öylece otluyorsun, sırtındakiler
nerede bakalım, diye seslenir.
Hemen eşeğin üstündeki boş semeri aldığı gibi öfkeyle kendi sırtına yükler.
Koşar adımlarla eşeğin yanından uzaklaşırken şunları mırıldanır:
– Bu sana ceza olsun. Sırtında olanları geri getirmedikten sonra sana semer yok.

HANGİNİZ BİLMEM

Nasreddin Hoca’nın iki kızı varmış. İkisi de evliymiş. Bunlar bir gün
babalarını ziyarete gelmişler. Hoca kızlarına sormuş:
– Eee anlatın bakalım nasılsınız? Durumunuz iyi mi kötü mü, geçiminiz
nasıl?
Kızlarının birinin kocası çiftçi; diğerininki kiremitçi imiş. Kocası çiftçi
olan:
– Benim kocam bu yıl çok ekin ekti. Eğer Allah izin verir de yağmur
yağarsa bana istediğim her şeyi alacak.
Kocası kiremitçi olan da:
– Benim kocam da çok kiremit yaptı. Allah’a bu yıl çok yağmur yağmaması
için dua ediyoruz. Eğer yağmur yağmazsa istediğim her şeyi alacak.
Nasreddin Hoca şöyle cevap vermiş:
– Bu yıl sonunda biriniz avucunu yalayacak; ama hanginiz bilmem.

EVİNİ TARLAYA TAŞI

Nasreddin Hoca’ya bir adam gelir:
– Hoca’m biliyor musunuz? Benim evim hiç güneş almıyor. Bundan dolayı
hem soğuk oluyor hem de karanlık… Ne yapsam acaba?
Hoca da bunun üzerine:
– Peki sana ait olup da güneş gören başka bir yerin var mı?
Adam:
– Evet karşı da tarlam var.
Hoca da bunun üzerine adama şöyle demiş:
– O hâlde neden şikâyet ediyorsun, evini tarlaya taşısana!

BİR ÇİFT SÖZ

Günlerden bir gün Nasreddin Hoca’nın yanına bir adam gelmiş:
– Hoca’m falanca adam bağını değerinden daha ucuz bir fiyata satılığa
çıkardı. Ucuz malın alıcısı çok olduğu için, adamın bağına pek çok kişi talip
oldu. Ben ne yapıp yapıp o bağı kendime almak istiyorum. Sen hatırı sayılır
bir adamsın, kimse senin hatrını kırmaz. Bağın sahibine gidip benim için
pazarlık etsen, bağı bana alsan olmaz mı?
Adamın sözü bitince Nasreddin Hoca:
– Tabi, neden olmasın.
Hoca hemen bağın sahibini bulur, pazarlığı eder ve bağı satın alır. Rica
eden adam büyük bir coşkuyla Hoca’nın yanına gelir:
– Hoca’m ne oldu? Benim için bağı alabildiniz mi, diye sorar.
Hoca da:
– Tabi ki aldım. Ama pazarlık beni çok yordu doğrusu. İşi sonuçlandırmak
için epey ter döktüm. Adamı ikna etmek için neler söyledim neler.
Adam daha da heyecanlanır:
– Ne kadar da zahmet etmişsiniz, Allah sizden razı olsun, bir tuttuğunuz
altın, bir tuttuğunuz gümüş olsun.
Hoca devam eder:
– Eeee, bu kadar zahmetin karşılığında, benim de senden bir ricam olsa
herhâlde hayır demezsin değil mi? Herhâlde benim de emeğimin hakkı olur?
Adam:
– Hoca’m ne demek. Tabi ki benden her şeyi isteyebilirsiniz. Biz de o
kadar görgüsüz değiliz yani. Hakkın ne ise buyur senin olsun, istediğin neyse
emret, diye Hoca’ya cevap verir.
Hoca adamın gözüne bakarak şöyle der:
– Ben de o hakkımı kullandım ve bağı kendime aldım.

ÖRDEK ÇORBASI

Nasreddin Hoca bir gün göl kenarında bir sürü yaban ördeğine rastlar.
Karnı da epey acıkmıştır. Evden çıkarken yanına kuru ekmekten başka bir şey
de almamıştır. Hemen içinden:
– Şimdi ben bunlardan birini yakalasam, şuracıkta bir kazana koysam,
suyundan da çorba yapsam ne iyi olurdu.
Bu hayal karşısında ağzı sulanır. Karnı zil çalan Nasreddin Hoca
ayaklarının ucuna basarak, usulca ördeklerin yanına gelir. Aralarından birini
yakalamak için ellerini uzatır. Hoca’nın geldiğini hisseden ördekler ürkerek
kanatlanırlar. Hoca’nın gözleri önünde kanatlanıp gölün ortasında onun
ulaşamayacağı bir yere konarlar.
Hoca’nın morali iyice bozulur. Çıkınından ekmeği çıkarır ve gölün suyuna
bandırmaya başlar. O esnada oradan geçen biri Hoca’nın yaptığına akıl
erdiremez.
– Hayırdır Hoca’m? Neden ekmeğini göle bandırıyorsun ki?
Hoca cevap verir:
– Ördek çorbasına ekmek bandırıyorum!

ŞİMDİ KUŞA BENZEDİN

Bir gün Nasreddin Hoca gezmeye çıkmış. Kırlarda dolaşırken bir leylek
bulmuş. Daha önce hiç leylek görmeyen Hoca, leyleği yakaladığı gibi eve
götürmüş. Evirmiş, çevirmiş, bakmış ki bildiği kuşlara hiç benzemiyor.
Bunun üzerine biraz gagasından, biraz da kuyruğundan kesmiş. Sonra leyleği
önüne almış ve şöyle demiş:
– Hıhh, işte şimdi kuşa benzedin.

O KABAHATİNİ BİLİR

Nasreddin Hoca, bir gün tarlasında çalışırken, tarlasına bir öküz girerek
bir hayli zarar verir. Eline bir sopa alan Hoca, öküzün arkasından koşturur;
ama nafile. Ne kadar uğraşsa da bir türlü öküzü yakalayamaz.
Bir gün pazara gitmek için yola koyulan Hoca, yolda tarlasına zarar veren
öküzü bir arabaya koşulmuş olarak görür. Eline aldığı bir sopayla öküze
girişir. Olanları seyreden adam şaşkınlıkla Hoca’ya:
– Aman Hoca’m, ne yapıyorsun? Hayvana yazık değil mi? Benim
öküzümden ne istersin?
Hoca bir yandan hayvanı döver, bir yandan da adama cevap verir:
– Bırak bre adam, sen bu işe karışma o kabahatini çok iyi bilir.

ALLAH BİLİYOR

Nasreddin Hoca cimri bir tanıdığının evine gittiğinde ev sahibi ona bayat
ekmek ile bir tabak bal ikram etmiş. Nasreddin Hoca’nın dişi bayat ekmeği
kesemeyince sinirinden balı kaşıkla yemeye başlamış. Ev sahibinin gözü
yerinden oynamış:
– Aman Efendim, bal ekmekle yenmez ise insanın içini yakar.
Nasreddin Hoca hiç ses çıkarmadan balı bitirmiş ve:
– Kimin içinin yandığını Allah biliyor, demiş.

SÖZÜNDEN DÖNMEZ

Hoca’ya yaşını sormuşlar:
– Hoca’m kaç yaşındasınız?
– Kırk yaşındayım.
Aradan on yıl geçtikten sonra yine sormuşlar:
– Hoca’m kaç yaşındasınız?
– Kırk yaşındayım.
– Ama Hoca’m, on sene önce sorduğumuzda da kırk demiştin. Bu nasıl
olur?
– Ee söz bir, Allah bir, erkek olan sözünden dönmez, yirmi sene sonra yine
yaşım kırktır.

AYIN KAÇI?

Birisi Hoca’ya iş olsun diye:
– Hoca’m ayın üçü mü, dördü mü?
Hoca, soranın maksadını bildiği için:
– Bilmem, ay, alıp sattığım bir şey değildir, der.

PARA SESİ

Akşehir’de bir fakir, ekmeğiyle bir lokantanın önünden geçer. Tencerede
yahni kaynadığını görür. Garibin yahni alacak parası yoktur. Fakir, kopardığı
ekmeği tencerenin buharına tutar ve karnını doyurur. Fakat aşçı fakirden
buharın parasını ister. Fakir, tencereden bir şey almadığını belirtir. İş
mahkemeye varır. Nasreddin Hoca o sırada kadılık yapmaktadır. Hoca iki
tarafı da dinler. Sonunda cebinden çıkardığı akçeleri eline alarak sallamaya
başlar. Paraların sesini davacı olan aşçıya dinletir. Sonra aşçıya:
– Yemeğin buharını satan, paranın sesini alır.

KİTAP OKUYAN EŞEK

Timurlenk’e bir eşek vermişlerdi. Eşek saray bahçesine gelince, padişahın
dalkavukları eşeği methetmeye başladılar. Orada bulunanlar Nasreddin
Hoca’nın, isterse bu eşeğe okumayı bile öğretebileceğini söylerler. Bu durum
Timur’un ilgisini çeker. Timur, Nasreddin Hoca’dan eşeğe okumayı
öğretmesini ister. Nasreddin Hoca çaresiz, olur, der. Eşeği alan Hoca kendi
evine getirip ahırına bağlar:
– Benden habersiz eşeği kimse yemlemesin, diye de evdekilere sıkı sıkı
tembih eder.
Aradan epey zaman geçtikten sonra merkebi alıp Timur’un sarayına gider.
Saray bahçesinde toplanan herkese eşeğin kitap okuyup okuyamayacağını
gösterecektir. Bir masanın üzerine bir kitap koyduran Hoca merkebi de
kitabın başına getirip beklemeye başlar. Eşek seyredenlerin şaşkın bakışları
arasında kitabın yapraklarını bir bir çevirmeye başlar. Kitap bitince eşek
anırmaya başlar. Oradakiler hayretle bakınırken Hoca:
– Gördünüz değil mi? Eşek kitabı okuyup bitirdikten sonra şimdi de özetini
veriyor.
Hoca’nın bu başarısı karşısında Timur, çok memnun olur ve ona bir kese
altın hediye eder.
Bir dostu Hoca’ya bu işi nasıl becerdiğini sorduğunda hadiseyi şöyle
açıklar:
– Bir iki gün hayvanı aç bıraktım. Daha sonra kitap yapraklarının arasına
arpa tanelerini koydum ve kendi elimle çevirip arpayı yedirmeye başladım.
Tabi eşek aç olduğu için sabırsızlıkla sayfaların açılmasını bekliyordu.
Birkaç gün böyle devam ettikten sonra, eşek sayfaların arasında arpa
aramaya başladı. İşte eşeğin kitap okuması bundan ibarettir. Kitabın içinde
arpa olmadığı zaman ise açlıktan acı acı anırmaya başladı

Yorum Yapın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir