Temel Fıkraları

Koşu
Ormanda kamp yapmakta olan Temel’le İdris, aç kalmış bir aslanın hızla üzerlerine doğru geldiğini gördüler. İdris çâresizlik içinde ümidini keserken Temel aslanı görür görmez koşu ayakkabılarını giyer. idris’in:
__ Aç kalmış aslandan daha iyi mi koşacağını zannediyorsun? sorusuna, temel şu cevabı verir.
__ Aslandan hızlı koşmam mümkün değil tabii ki?
Senden hızlı koşayım yeter.

Kuş Sanmış
Temel ilk defa papağan görüyordu. Kafesin yanında durup, papağanı hayranlıkla seyrederken:
__ Şu kuşun cüzelliğine hayran olayirum. Ne sevimli kuş, dedi.
Papağan, tam bu sırada bir şeyler söyledi. temel irkildi:
__ Ha kusura pakmayasun hemşerum. valla ben seni kuş sanmış idim.

Doping
Doping yaptığı halde, yine yarışta sonuncu gelen Temel’e, arkadaşı Dursun sordu:
__ Toping yaptuğuni pilyrum da Neden sonunci geldin Temel?
Temel, bilginç bilginç güldü:
__ Çimse şüphelenmesun diye

Yolculuk
Temel bir iş adamının şöförüydü. Bir gün iş adamı uçakla Ankara’ya gidecekti.
Temel’e
__ Sen de arabayı Ankara’ya getir, dedi. temel hemen yola koyuldu. Patrondan iki saat sonra Ankara’ya geldi. Herkes çok şaşırdı. Bu kadar çok kısa süre içinde geldiği için tebrik ettiler. İşleri bittikten sonra patron uçakla, Temel ise arabayla İstanbul’a doğru yola çıktılar. Temel o gün gelmedi, ertesi gün de gelemdi. Günler sonra İstanbul’a yetişti. Patron hemen çağırdı:
__ Temel neredesin bunca zamandır?
Temel çok sinirliydi:
__ Şu arabaya, öne gitmek için beş vites koymuşlar. Geri gitmek için ise sadece bir vites koymuşlar. Ancak gelebildim.

Temel’in Kulağı
Temel, Hollanda’da çalışmaktadır. Bir gün çalışırken önündeki bantta gitmekte olan bir traktör parçası düşer ve kulaklarından biri kopar.
Hemen yanına gelen çalışma arkadaşları, onu bir ambülansla hastaneye yollarlar. İlk müdahale kulağı da yerine dikebileceklerini söyleyince hemen fabrikaya telefon edilir ve kazanın olduğu yerde durmakta olan Temel’in kulağı bir arabaya konarak ameliyathaneye getirilir.
Ameliyat ekibi hazır kulağı dikmek için beklerken Temel’e de narkoz yapılır. Doktor, kopan kulağı eline alır ve tam dilmek üzere hazırlanırken, Temel:
__ Ya sen yanluş kulağı dikeysun, toktor pey, o penum kulağım değildur.
Doktor, yanındakine baktıktan sonra:
__ Ama nasıl olur, kazanın olduğu yerde bulunup getirildi bu kulak.
Bu sözler üzerine de Temel itirazlarına devam eder:
__ Olapilur, ama cene de pen çendi kulağimu isterum!
__ Doktor telefon eder fabrikaya, arkadaşlarına sorup soruşturur ve getirilen kulağın gerçekten ameliyat masasında yatan Temel’eait olduğunu anladıktan sonra:
__ beyfendi bu kulak sizin kulağınızdır. Fabrikada bundan başka kulak yokmuş. Peki, siz nasıl anladınız bu kulağın sizin olmadığını? deyince, Temel hemen yapıştırır:
__ Penum kulağımda pi kalem duraydı.

Mark
Temel, Almanya’daki Dursun’u arayıp 100 mark alacağını acilen ister.
Dursun:
__ En hızlı şekilde nasıl göndereyim, diye sorar.
__ Faksla, der temel
Dursun parayı fakslar. Tmel öfkeden çıldırır.
__ Bak Fadime görüyor musun Dursun’u Parayı harcamayayım diye sadece bir tarafını fasklamış.

En Sonuncusuymuş
Temel, oğlu Cemal’in okul durumu konusunda bilgi almayı kendine iş edinmişti. Bir gün yine oğluna sordu:
__ Ha uşağum, pu hafta sinufun kaçuncususun?
__ Yirmipeşincisiyum pabaciğum.
Temel kafasını yavaş yavaş kaşıdıktan sonra tekrar sordu:
__ Peçi geçen hafta yirminci değul miydun?
Cemal oldukça sakin ve açıklayıcı bir cevap verdi:
__ Evet pabaciğum, ama sinufa yeni peş arkadaş katildu da.

Kayıp Cüzdan
Temel çok üzgün bir şekilde karakola gidip komisere “Cüzdanımı kaybettim” dedi.
Komiser:
__ Üzülmeyin efendim, en kısa zamanda bulmaya çalışırız!
__ Şey, cüzdanımı ortağım buldu komiser bey
__ Eee, o halde?
__ Ben sizden ortağımı bulmanızı isteyecektim de!

Boya
Temel, karayollarında işe girmiş. Eline bir teneke beyaz boyayla fırça vermişler ve yolun orta şeridini boyamasını istemişler.
İşe hevesle başlayan Temel birinci gün 800 metre boyamış, ikinci gün 400, üçüncü gün 200 ve dördüncü gün 100 metre. Veri günden güne düşmüş. Mühendis bunun sebebini sorunca Temel şu cevabı vermiş:
__ Gün geçtikçe boya tenekesinden uzaklaşıyorum da!

Sebep
Öğretmen olmak isteyen Temel’e sınavda sordular:
__ Bu kutsal mesleği seçmenize iki sebep gösterin!
__ Temmuz ve Ağustos tatil ayları! dedi Temel

Dans
Garson Temel’i lokantanın müşterilerinden biri, yanına çağırıp, azarladı:
__ Banaa getirdiğin tavuğun bir bacağı diğerinden daha kısa. Bu ne rezalet?
Temel, öfkeyle cevap verdi:
__ Ben sana o tavuğu dans edesin diye değil, yiyesin diye getirdim!.

40 Yıllık Yaya
Temel dede, karşıdan karşıya kırmızı ışıkta geçerken bir otomobil çarpmış ona.
Otomobilin şoförü öfkeyle inmiş arabadan. Yerde yatan Temel’e bağırmış:
__ Ne biçim adamsın sen? Ben 25 yıllık şoförüm. İlk defa senin gibi bir adama rastladım!
Temel zorla ayağa kalkmış. O da şoföre bağırmış:
__ Sen 25 yıllık şoförsen, ben de 40 yıllık yayayım!

Yağmur Başlayınca
Temel, Dursun’a misafirliğe gitmiş. Gece sağnak halde yağmur başlayınca;
Dursun konukseverlik göstermiş.
__ temel çok fena yağmur yağıyor, eve gitme, burda kal
Temel kabul etmiş, ama ansızın ortadan kaybolmuş. Aradan epeyce zaman geçtikten sonra kapı çalmış, bakmışlar kapıda sırılsıklam Temel.
__ Neredesun ula Temel, merak ettik?
__ eve cittum, pijamamu aldum da

Ya Maymun Gelseydi
Bir toplantıda, ahbaplar sohbet ederken, içeri birisi girer. Kendisine çokça ikrâmda bulunurlar. Birisi yanındakine sorar:
__ Kimdir bu?
__ Efendim, buna falan derler. İyi maymun taklidi yapar.
__ Ya! Maymunun kendisi gelecek olsaydı, kim bilir ne kadar hürmet ve ikrâm ederlerdi!

Yeni Gelmiş

Temel, evinin çatısını aktarıyordu. Birden kayarak aşağı düştü. Yere bir külçe gibi yığılan Temel’in başında toplananlar, öylece bakıp duruyorlardı. Sonradan gelen biri kalabalığı görünce orta yere sordu:
__ Ne oldu burada?
Kimseden cevap gelmeyince, zorlukla yerinden doğrulan Temel.
__ Valla bilmiyorum, dedi Ben de az önce geldim.

O Benim
Temel bir gün aynaya bakıyormuş. Aynada gördüğü kişinin kim olduğunu hatırlayamamış. O sırada Dursun gelmiş. Temel Dursun’a sormuş:
__ Ula Tursun! Ha bu aynadaki kişiyi bir türlü tanımayrum. Birde sen bak ha.
Dursun Temel’in elindeki aynayı almış, bakmış bakmış, Sonra arkadaşına dönmüş:
__Tuuu, yazıklar olsun saa! Bunca yılluk arkadaşuni tanımayrsun. O benum daa

Beni Uğurlamaya Gelmişlerdi

Temel, İdris ve İlyas, Ankara’ya kalkacak trenin hareketinden bir saat önce istasyona gelirler. Bilet alırlar ve trenin kalkacağı zamana kadar kafeteryada oturup oyun oynamaya başlarlar. Sohbet koyulaşır. Temel, farkına varır, trenin kalkmasına bir dakika vardır. heyecanla haykırır:
__ Tren hareket etmek üzeredur da. Koşun uşaklar.
Birlikte koşmaya başlarlar. İlyas ve İdris güçlükle trenin son vagonuna yetişip binerler. tren son hızıyla hareket eder.
Temel ise son vagona bile atlayamaz. tren gözden kaybolurken Temel’i bir gülmedir tutar. Olayı izlemekte olan hareket memuru niye güldüğünü sorunca Temel anlatır.
__ Niye gülmeyeyim ki. Yolcu ben idum. Ha bu geru zekalılar beni uğurlamaya gelmişlerdu da

Temel Paris’te
Temel, Paris’e gitmiş. Şöyle bir dolaşmak için yollara düşmüş ve lokantaya gidip karnını doyurmuş. Yemekten sonra üzerine ağırlık gelince, otele gitmek için Taksiye binince şoför:
__ Ben sizin otelinizi bilmem mösyö, demiş. temel hemen taksiden inip, şoföre:
__ Öyleyse, sen beni takip et, demiş.

Tekrar Geri Mi Döneceksin

Temel caddede yürürken bisiklet çarpar, Temel derhal yere düşer ve daha kendini toparlamadan bisikletli sert bir çıkış yapar:
__ Salak herif, dikkat et bir daha.
__ Niçun, tekrar ceri mi dönecesun?

Sığırın Peşinden Gitmiş

Temel’in kamyonunun freni patlamış, halk pazarına girmiş, dokuz kişiyi ezmişti. Beşi ağır, üç kişiyi de yaralamıştı.
Trafik raporunu gözden geçiren hakim, Temel’e:
__Oğlum solda otlayan sığıra vurup durabilme imkanın varmış.
Temel:
__ Hakim bey, ben de sizin gibi düşündüm. Fakat sığır pazara doğru kaçtı.

Sahtekar
Temel ile Dursun birbirine rakip pirinç fabrikası kurmuşlar. Bir gün Temel’in fabrikasının önünde muhabbet etmeye başlarlar. Temel:
__ İki ay önce Şen Ticaret’e 20 ton pirinç sattım. Adam ödemeden kaçtı gitti.
Dursun:
__ Aynı firmaya ben de 20 ton pirinç sattım. Benim de paramı ödemedi. Sen kaç liradan sattın?
Temel:
__120 bin liradan.
Dursun derin bir oh çektikten sonra der:
__ Neyse ki ben 160 bin liradan satmıştım.

Tehlike

Temel yolda yürürken bir ahşap binanın önüne gelir. Birden şu sesi duyar: ” Temel kaç.” Temel hızlanır. Geriye döner bakar ki bina çökmüş. Heyecanlı heyecanlı yürümeye devam eder. Bir köprü üzerinden geçmektedir. Yine aynı ses: ” Temel kaç. ” Temel yine hızlanır. Geriye döner ki, köprü yıkılmış.
Temel
_ Uyy, sen çimsun çi bağa pu haperi vereysun? der. _ Ben senin koruyucu meleğinim, cevabını alır.
__ Uyy, sen haçen penum koruyucu meleğumdun da, Fadime ile evlenuyiken asıl tehlikeyu niye haper vermedun?

Hediyelik De
Temellerin tüm ev halkı uyuza yakalanır. Herkesi bir kaşıntı alınca, babası, Temel’e para verip eczaneye yollayıp uyuz ilacı almasını ister. Temel tam kapıdan çıkarken babası arkadan bağırır:
__ Eczacu sorarsa sakun bize aldiğunu söyleme uşağım, sonra herçese yayar da rezil oluruz. Hediyeliktur, başkasine candereceğuz tersun.

Ucuz Elbise
Temel lüks bir mağazaya girmişti.
Tezgâhtar kıza,
__ Bana bu dükkândaki en ucuz elbiseyi gösterin lütfen! dedi.
Cevap şöyleydi:
__ Üzerinizdeki efendim!

İnanmak
Temel doktora gidip midesinin ağrıdığını söylemiş.
__ Doktor muayene etmek için “soyun” demiş Temel’e.
__ Temel şaşırmış, kızmış:
__ Bana inanmıyor musunuz doktor bey?!

Amorti
Karadeniz ilkokulundan birinde tarih dersi yapılıyordu. Öğretmen dersi anlattıktan sonra öğrencileri teker teker sözlüye kaldırmaya başladı. Sıra Temel’e geldiğinde sordu:
__ Bil bakalım. İstanbul’un fethi hangi tarihte oldu?
__ 1553
__Öğretmen büyük kızgınlık içinde bağırır.
__ Bilemedin, 1453. Otur..
Temel bu cevap üzerine öğretmenin gözünün içine baka baka büyük bir hayret ifadesiyle şöyle der.
__ Olir mi öğretmenum. Son içi rakamu pildum. Amorti yok midur?

Palavra
Temel kahvede palavraları bir biri peşi sıra sıralamaktadır.
__ Pizum sülale Yusuf Peygambere kadar dayanır.
Dinleyenlerden Cemal’in sabrı taşar:
__Ola çok ataysun. Seni biraz daha dinlesek sülalenun Nuh’un gemisine bindiğunu söyleyeceksun.
__ Yok demem öyla pişey, çünki pizum gendi takamuz varimiş. Tufanda pinmuşuk.

Kaza

Polise bir ihbar gelir. Temel ile Dursun kaza yapmıştır. Polis olay yerine geldiğinde görür ki, arabalar sapasağlam, Temel ile Dursun’un ağzı burnu dağılmış.
Polis sorar:
_ Anlat Temel. Olay nasıl oldu?
_ Komserum. Hava sisli olduğundan kafamı pencereden dışarı çıkarmış öyle gideyirdum. Meğersem tursun da karşıdan öyle geleyirmuş.

Atını Alsın

Temel komşusunun atını almış, uzak bir Karadeniz köyüne gitmiş Atı uygun bir yere bağlayarak düğün evine çıkmış. Kendisi gibi uzaktan gelen diğer düğün evine çıkmış. Kendisi gibi uzaktan gelen diğer davetliler de atlarını Temel’in atının yanına bağlamışlar. Akşam üzeri düğün dağıldığında, Temel atını alıp geri dönecek amma acaba hangi at kendisini, bir türlü karar verememektedir. Bu arada diğer atların sahipleri orda toplanıp dönüş hazırlıkları içindedirler. Temel’in işi acele olduğu için bir an evvel gidecek, fakat atını tanımıyor. Bir an düşünür ve tabancasını çeker:
__ Uyy uşaklar ha puraya pakın, herkes atinu alsun, pen penum atimu vuracağum daa.

Bunu üzerine oradakiler hemen atlarına binerek uzaklaşırlar. Temel’e de kendi atı kalır ve bir yanlışlık yapmaktan kurtarır kendini

Kırkayak
Lüks bir Mersedes Temel’e çarpar. Temel’in bacağı kırılır. Hastanede mersedesin sahibi hem özür diler hem de uzlaşma önerir.
Temel:
__ Olur efendu, der. Bağa bir beşyüzmilyon pango not verursen vazgeçerum davadan.
__ Yahu ne yapıyorsun ben milyarder miyim?
__ Ha sen milyarder değilsun da ben kırkayak miyum?

Mısır Unu
Temel, deniz kazasından sonra tek başına, terk edilmiş bir adaya düşer.
Aradan yıllar geçer ve yine kaza sonucu genç ve güzel bir kız yüzerek adaya çıkar.
Genç kız, kendisini karşılayan Temel reise anlamlı anlamlı güler;
__ Herhalde yıllardır hasretini çektiğin şeye kavuşacaksın şimdi.
__ Uyy, yoksa mısır un imi ceturdun yanında?

Muayene
Temel tedavi için İstanbul’a gelir ve doktora gider.
Muayenehanede doktor Temel’e soyunmasını söyler. temel soyunur ancak uzun süredir yıkanmadığı için ter kokmaktadır.
Doktor sinirlenir.
__ Arada bir yıkansanız fena olmaz.
__ Bileyrum doktor, memleçetteki doktor da öyle söyledi, ama pen cene eyi bir doktora cöruneyum diye celdum.

Temel İle Fadime
Temel, karısı Fadime ile dargındır. Ayrı odalarda kalmaktadırlar. Konuşmak oldukları şeyleri yazılı olarak birbirlerine anlatmaya çalışıyorlardı. Bir akşam Fadime yatağına yatacağı zaman dolabının yanında küçük bir pusula bulur. Pusulayı Temel yazmıştır. Şöyle demektedir:
__ Sabah penu saat peşte uyandurasın.
Ertesi sabah saat sekizde uyandığı zaman Temel yanındaki masanın üzerinde şu pusulayı görür:
__ Temel, haydi kalk saat peşe celeyi.

Kimden Yanasın?

Temel ile Cemal, kahvede oturmuş sohbet ediyorlardı. Temel birden sordu:
__ Ula Cemal, tenhada pi domuza rastlasan ne edersun de pakayum?
__ Tüfeğimle ateş ederum oğa!
__ Ya tüfeğin yoğsa?
__ Kafasına sopayla vururum daa.
__ Peçi ya sopan da yoğsa?
__ Piçağumla öldirurum oni.
__ De pakayum yanında pıçağın da yoğsa?
__ Ula Temel de pakayum bağa. Sen penden yana musun, yoksa domizdan yana mu?

Aldatmış
Kahveye iriyarı, öfkeli bir adam girdi: olanca sesiyle bağırdı:
__ Ahmet kim?
Kimse ağzını açmadı. Gelen adam bir daha bağırdı:
__ Ahmet hanginiz? Çabuk karşıma çıksın!
__ Sonunda ufak tefek, çelimsiz biri yerinden kalktı:
__ Benim.
Kabadayı, yumruklarını sıkıp onun üstüne atıldı, pestilini çıkarıncaya kadar dövdü. Kahvedekiler yerlerinden kımıldamıyorlar, neredeyse soluk bile alamıyorlardı.
Kabadayı gittikten sonra dayak yiyenin başına üşüştüler:
__ Hastaneye götürelim mi?
Yerde kanlar içinde yatan adam, bir iki yutkunduktan sonra konuşabildi:
__ Nasıl kandırdum anayiyu. Benim adım Temel amma nasil inandırdum oni!

Otobüs
Temel ile Dursun otobüsle İstanbul’a gidiyorlardı. Yolun yarısına gelince şoför:
__ Sayın yolcular, şanzıman bozuldu bir saat mola veriyoruz.
Temel sordu:
__ Yahu Dursun, bu şanzıman nedir?
__ Ha şu vites var ya, işte oni çalıştıran alettir.
Temel sinirlendi:
__ Ben onun bozulacağını baştan anlamıştım. Şoför ha bire onunla oynuyordu.

Evlilik
Dursun yeni evlenen arkadaşı Temel’e:
__ Bak evlilik sana yaramış, eskiden hiçbir elbisenin düğmesi tam değilken, şimdi tam bir beyefendi gibi olmuşsun.
Temel derin bir iç çekti ve:
__ Doğru, doğru dedi. Karım çok iyidir. Bana bir haftada dikiş dikmesini öğretti.

Kısa Dönem
Temel askerlik görevini deniz altında yapıyordu. Fakat kısa bir süre sonra köyüne döndü. Yakınları Temel’e böyle erken dönmesinin sebebini sordular.
Temel şöyle cevap verdi.
__ Beni daha fazla alıkoymak istemediler. Çünkü geceleri yatarken pencereleri ardına kadar açıyordum.

Öğrenci Temel
Öğretmeni, geç kalan öğrenci Temel’e çıkışmış:
__ Sabah sekizde sınıfta olmalıydun?
__ Uyy.. pen yokken önemli pi şey mi oldi, hocam?!.

Ehliyet

Temel ehliyetsiz araba kullanmaktadır. Bir gün trafik polisi Temel’i durdurur ve ehliyetini ister. Temel ehliyet almak için daha önce çok uğraşmış, bir türlü alamamıştır. Ehliyetsiz çalışmak zorunda kalmıştır. Temel bu uğraşlarını da ima ederek şöyle der:
__ Uyy memur pey, siz bağa ehliyet vermeduzçi, isteyisunuz?.

Yormasaydım
Temel otelde kahvaltı ederken, tabağındaki zeytini bir türlü çatalıyla yakalayamaz. Epeyce uğraştığını gören garson, yanına yaklaşır, çatalı alır ve bir seferde zeytine batırır. Temel küçümseyerek bakar.

Niye Koşaylar?

Cemal gazetesinde başını kaldırıp sorar:
_ Haa bu uşaklar ne koşaylar böyle? Temel cevap verir. _ Ula bunlar koşicudur, başbakanlık kupası için koşaylar.
_ Ha kupayı çime vereceklerdur? _ Birinciye.
_ Öbürkilere bir şey yok midur? _ Yoktur.
__ Öyleyse onlar niye koşaylar?

İsim
Temel’i babası azarlıyormudu:
__ Ula sen aptal misun? Beş uşağununda adi aynı olur mi?
Başka isim yok midur?
Temel kendini savunur:
__ Ama bubacuğum, sen her zaman Dursun emmi cam ile Ali dayimun yarum akilli olduğini söylemeymiydun? Uşaklarumun tam akilli olması içun hepsine Dursun Ali ismini takmak mecburiyetinde kaldum.

Ha Bu Yaştan Sonra
Temel ile Fadime hayli zamandan beri birlikte yaşıyorlarmış. fadime evlenmek istiyor, fakat Temel buna pek yanaşmıyormuş. Yıllar böle sürüp gitmiş.
Bir gün Fadime, Temel’e açılmış:
__Temel artık evlenek derim, ne dersin?
Temel umutsuz başını sallamış:
__ Ha bu yaştan sonra bizu çim alur Fadime?

Yanıyor
Temel, pencereden komşusu Cemal’e seslenir:
__ Ula uşak, ineklerrunun arasunda pipo, nargile içeni var midur?
__ Ula öyle şey olur mi?
__ Öyleysa ahirun yanayi!

Evlilik Yıldönümü
Temel evlilik yıl dönümünü unutmuştu. Karısı gerçekten çok kızmıştı.
Temel eşine “yarın sabah, yola 0’dan 200’e 6 saniyede giden bir hediye bırakacağını söyledi.
Temel ertesi sabah erkenden kalktı ve işe gitti.
Karısı uyandığında pencereden dışarı baktı ve yolun ortasında hediye paketiyle sarılmış bir kutu gördü.. Kafası karışan karısı yola koştu, kutuyu eve geri getirdi.
Açtı ve yepyeni bir tartı (baskül) buldu.



Temel Fıkraları


Komik Fıkralar

Çalar Saat
Bir gün padişah meşhur incili Çavuş’a bir saat hediye eder ve tembihi de unutmaz:
__ Göreyim bu hediyemi iyi muhafaza et.
Ve bir gün âniden sorar:
__ Saati nittin?
__ Kaybeyledim hünkârım.
__ Bre benim hediyeme sen böyle mi değer verirsin?
Sözün burasında İncili, Sultanı etekler ve der ki:
Kabahat sizde Sultanım
__ Kabahat nasıl bende olabilir?
__ Efendim. bendenize çalınan bir saat yerine çalar bir saat hediye edebilirdiniz.

Bal Ve Sirke
Hoca’ya ” bal ile sirke uyuşmaz” derler. Niçin uyuşmasın der ve gider yarım okka bal yer, yarım okka da sirke içer, gelir oturur. yüzünün yemyeşil olduğunu görenler sorar:
__ Bal ile sirke uyuşmadılar değil mi?
Hoca gururundan
__ Yo yoo, onlar uyuştular da, şimdi beni aradan çıkarmaya uğraşıyorlar.

40 Yıl Sonra Lazım Olur
Yaşlı bir zâtın gözlüğünü takan genç:
__ Ahh diye şikayet etmiş. ne kadar kötü gösteriyor.
Yaşlı adam:
__ Beğenmedin ama sana hediye edeyim, demiş 40 yıl sonra ne kadar güzel gösterdiğini analyıp oh demeye başlarsın.

Borcun Var Mı?

III. Mustafa’nın veziri Koca Râgıp Paşa’nın konağında bir ramazan günü sohbet yapılıyordu. Râgıp Paşa orada bulunanlardan şair Haşmet’e:
__ Haşmet! Senin de borcun var mı? hemen cevap isterim.
__ Evet, var Efenim!
__ Ne kadar?
__ Mahalle bakkalına bin kuruş, kasaba beş yüz kuruş.
Râgıp Paşa gülerek:
__ Be adam, ben onu sormuyorum, oruç borcum var mı, onu soruyorum. der
Haşmet de Paşa yı şu cevabı verir.
__ Paşam, oruç borcunu Allah sorar. Sizin soracağınız, kul borcudur.

Kırk Yıllık Kani

Tokatlı Kâni Bükreş’te Ulah beylerinin hizmetinde bulunduğu sıralarda, bir Romen kızına gönlünü kaptırır.
Güzelliği ile birlikte dinine son derece bağlı olan kızı kâni’ye şöyle der:
__ Benim dinimi kabul edersen seninle hemen evlenirim.
Kâni, derbeder bir hayatın içindedir ama, bunu kabul edemeyeceğini şu sözleriyle bildirir:
__ Kırk yıllık Kâni Olur mu Yani

Kusursuz Kul Olmaz!
Necip Fazıl’a sahilde rastlayan bir hayranı:
__Üstad demiş, senin bütün mücadelelerin güzel, hizmetlerin eşsiz. Ama şu tarafın olmasa! Tebessüm etmiş necip fazıl. o sırada Boğaz’dan geçmekte olan lüks bir gemiyi göstermiş:
__ Şu gemiyi görüyorsun ya, demiş, bak ne kadar lüks ve konforlu değil mi?
Bundan sonra şunu ilave etmiş:
__ işte böylesine lüks geminin bile, içinde tuvaleti vardır.

Eğri Minare
Büyük mimar, büyük hikmet sahibidir de . Selimiye minarelerini yaparken görür ki, çocuklar bakıp bakıp bir şeyler söylemektedir. onlara yaklaşır ve ne olduğunu sorar:
__ Amca, şu minare biraz eğri olmuş
Bunun üzerine,
__ Çocuklar, ben şimdi bir halatla minareyi, siz oldu deyinceye kadar düzelteceğim. Düzelince “Oldu” deyin, cevabını verir ve çocuklar “Oldu” deyinceye dek çektirir. Bu hareketinin sebebini soranlara da şöyle cevap verir:
__ Şimdi bu çocuklar şehirde, ” minarenin teki eğriymiş” der, aksini ispat mümkün olmaz.” Bunlar çocuktur, ne anlar?” desek, kimse bize inanmaz, herkes minarenin eğriliğine inanır. Şimdiden tedbirini alalım ki dedikoduya meydan bırakmayalım.

Ağzımı Bir Açarsam
Üstâd İbnülemin Mahmut Kemal dişlerini yaptırıyormuş. Çenesi dar ve kısa olduğundan dişçi büyük zorluk çekiyor, Başarılı olamıyormuş. Üçüncü defa ölçü alınıp, yapılan dişler yine olmayınca dişçi:
__ Beyefendi der, kabahat bende değil, çeneniz yok da ondan.
Sinirlenen Üstâd, gözlerini hiddetle dişçiye çevirir ve şöyle der:
__ haydi gevezeliği bırak da, işini çabuk yap. Ağzımı bir açarsam çenem var mı yok mu anlarsın!

Kârlı iş
Aldığı borcu geri ödememekle meşhur biri, tanıdığı zengin bir zata gidip kârlı bir işe girişeceğinden bahseder.
Ondan borç olarak 5 altın ister.
ve bu işten kısa zamanda bir altın verir ve şöyle der:
__ Al şu bir altını.
Hem sen hayal ettiğin kârı yapmış ol.
Hem de ben, dört altın kazanmış olayım.

Muhalefet Fırkası
Öğretmenlerden birinin hanımı, bir gün gazete okurken, kocasına sorar:
__ Canım Efendi, gazetelerde bir kaç keredir. muhalefet fırkası (partisi) diye bir tabir görüyorum; ama ne demek olduğunu anlamıyorum.
Nedir şu muhalefet fırkası?
Kocası hanımına şu cevabı verir:
__ Sen evin içinde bana karşı neysen, hükümet içinde de muhalefet fırkası odur.

Okur_ Yazar
__ Nasıl yazar oalbilirim? diye soran gence ünlü bir yazar şu cevabı vermiş:
__ Yazarsan “yazar”, okursan ” okur olursun kardeşim

Suç Kimde?
Bir sipahinin (atlı askerin) atını çalmışlar. Arkadaşlarından kimi:
__Suç senin! onu iyi korumamışsın, demiş
Kimi de:
__ Kabahat seyisindir. Ahırı açık bırakmıştır! diye kusuru sipahi ile seyise bulmuşlar.
Sipahi dinlemiş dinlemiş de sonunda dayanamayıp şöyle demiş:
__ Süphanallah!
Suç hep bizim de; atı çalan hırsınız hiç suçu yok mu?

Muzip Dost
Bir cimriye, dostlarından biri:
__ Benimle birlikte yemek yemekten hoşlanır mısın? diye sormuş. Cimri adam, dostunun kendisini yemeğe çağıracağını sanarak.
__ Ne demek! Böyle bir sefere nail olmak, benim için bir bahtiyarlıktır. demiş,
Muzip dost, bu söz üzerine cimri adama şu teklifi yapmış:
__ Öyleyse dostum, bu akşam sofraya bir tabak fazla koydur. Yemeğe size geleceğim.

Sarısı için yok Mu?
Bir adam, kendisini rüyasında yumurta yerken görmüş.
Ertesi günü terbiyeciye gidip rüyasını tabir ettirmiş. tabirci:
__ Yumurtanın akı gümüş paraya, sarısı ise altın paraya işaret eder. Bu günlerde eline çok para geçecek, demiş.
Gerçekten de kısa bir süre sonra, adamın eline yüklüce bir para geçmiş. Tabirciye götürüp bir miktar gümüş akça vermiş. tabirci şöyle demiş:
__ Verdiğin bu gümüş paralar yumurtanın akı içindir. Sarısı için de altın yok mu?

Bir Dirhem Bal İçin
Sultan2. Mahmud’a bir gün musahip Said Efendi, bir münasebetle keçi boynuzunu medheder.
Meğer Sultan Mahmud, o zamana kadar keçiboynuzu nedir bilmezmiş. Said Efendi’nin onu ballandıra ballandıra anlatması, Padişah’ın merak ve iştahasını çektiğinden bir miktar getirtir. Bir tanesini ağzına alır. biraz çiğnedikten sonra, kaldırıp atar. Said Efendi:
__ Niçin attınız? deyince, şu cevabı verir:
__ Bir dirhem bal için, bir çeki odun yiyemem.

Kişinin Yapılmadığı Şeye Ceza Olur Mu?

İki küçük öğrenci konuşuyorlardı:
__ Bir insana yapılmadığı bir şey için ceza verilir mi?
__ verilmez.
__ Öyleyse dersimi yapmazsam, bana ceza vermezler değil mi?

Her şey Aklından Silinmiş
Vaktiyle alimlerden biri ilk defa olarak vaaz kürsüsüne çıkmış. fakat cemaatin kalabalığından sıkılarak hiç bir söz söyleyememiş.
Nihayet,
__ Ey cemaat! benim ilmimi ve faziletimi cümleniz bilirsiniz. Fakat bilmem ne haldir, kürsüye çıkar çıkmaz, hafızamda ne var, ne yoksa âdeta hepsi silindi. Bir türlü aklıma bir şey gelmiyor, demiş.
cemaat içinde hazır bulunan âlimin oğlu, şöyle demiş:
__ Baba! Kürsüden inmekte mi aklına gelmiyor!

Hem Ağlarım, hem Giderim
Bir köylü kızını kocaya vermişler. Kız gelin giderken, hüzünlenip ağalmaya başlamış.
Babası, kızının halini görünce, o da üzülerek “mâdem çok ağlıyor, demek kocaya gitmek istemiyor, öyleyse kalsın” demiş.
Kız, bu sözleri duyunca, evliliğin tehlikeye girdiğini anlayıp şu cevabı vermiş:
__ Zarar yok babacığım! Sen bana bakma. Ben hem ağlarım, hem giderim.

Uçak Nasıl Kaçırılır?
İki karadenizli genç asker, havaalanında teröristlere karşı nöbet tutuyormuş Hava soğukmuş Üşüye üşüye uçağın çevresinde dolaşıyorlarmış.
Erlerden biri söylenmiş:
__ Teröristler kaçıracak diyorlar. bu kocaman bir uçak. Kocaman motorları, kocaman kanatları var. Apartman gibi yüksek. terörist dedikleri küçücük bir oğlancık, bu heyulayı nasıl kaçırır?
Öbürü azarlamış:
__ Sus. Başkalarının yanında böyle konuşma Senin aptal olduğunu anlarlar. Sen bu uçağın nasıl kaçırıldığını bilmiyorsun.
Öbürü kafasını sallamış:
__ Hayır.
__ Şimdi bak. hani uçak havalanıyor. Gidiyor, gidiyor. Gökyüzünde küçücük oluyor ya
__ Evet
__ İşte, o küçüldüğü sırada kaçırıyorlar.

Ücret
Avukat, banka soygunu sanığı ile baş başa kalınca sordu:
__ Şimdi bana dürüst cevap ver! Bu soygunu yaptın mı, yapmadın mı?
Sanık açık konuştu:
__ Kesinlikle yapmadım.
Avukat tekrar sordu:
__ öyleyse ücretimi nasıl ödeyeceksin?

Kitap
İşi bir türlü görülemiyordu. Sonunda arkadaşları, görevli memura rüşvet vermesini önerdiler. O da bir miktar parayı bir kitabın içine koyarak memura gitti ve:
__ Boş zamanlarınızda okursunuz, diye uzattı.
Ertesi gün uğradığında işinin yine hallolmadığını görünce, biraz şaşkın, biraz sinirli sordu:
__ Neden olmadı işim?
__ Dün verdiğiniz kitaba öyle daldım ki, bir türlü hazırlayamadım.
__ Peki şimdi ne bekliyorsunuz?
__ Kitabın ikinci cildini.

Moda O Kadar Çabuk Değişiyor ki
Adam elinde bir kutu, koşa koşa giderken dostlarından birine rastgelir. Dostu der ki:
__ Azizim, o kutuda ne var?
__ Bizim hanım, benden son moda bir şapka istemişti de onu aldım.
__ Ya niçin koşarak gidiyorsun?
__ Moda değişmeden yetişeyim diye.

Hayal
İki küçük memur konuşuyorlardı:
__ Eline müdür maaşı geçse ne yaparsın?
__ Onu bilmiyorum ama, müdürüm eline benim maaşım geçse ne yapardı, çok merak ediyorum?

Söz
Karadenizli evinde uyurken, gece yarısı bir tıkırtı uyurken, gece yarısı bir tıkırtı duyuyor. Alt kata iner inmez de, hırsızla karşılaşıyor. Adam üstelik eli tabancalı. Şakası yok, fısıltıyla diyor ki:
__ Bütün paranın nerede olduğunu doğru söylemeye söz vermezsen, kurşunu alnına yersin, söz ver!
Evsahibi de diyor ki:
__ Bütün paranın nerede olduğunu doğru söylemeye söz vermezsen, kurşunu alnına yersin, Söz ver!
Ev sahibi de diyor ki:
__ Söz veriyorum. Ama se de doğruyu söylersem, tabancayı kullanmayacağına söz veriyor musun?
Hırsız da namus sözü veriyor. Ev sahibi açıklıyor.
__ Bankada.

Kiminle
Şükrü okuldan gelir gelmez hemen dışarı çıkıyordu. Annesi bağırdı.
__ Nereye Şükrü?
__ Oynamaya
__ Gömleğinin kiriyle mi?
__ Yoo. Arkadaşlarımla.

Suda Konuşulmaz
Öğretmen sınıfı toplu halde sözlü yapıyordu Tarih, Coğrafya sorularından sonra Tabiat bilgisi sorularına geçti ve ilk sorusunu sordu:
__ Söyleyin bakalım, balıklar neden konuşmaz?
Öğrencilerin hiçbiri işin içinden çıkamıyor, sınıfta derin bir sessizlik hüküm sürüyordu ki, Temel cevabı yapıştırdı:
__ Öğretmenum, sizun da paşunuzu suya soksam konişapilur misunuz?

Enayi
Bir Lord deniz kıyısında balık tutan adamla bir müddet konuştuktan sonra:
__ Balık tutmak iyi ama, burada saatlerce yalnız başına insanın canı sıkılmaz mı?
Adam cevap verir:
__ İnsan burada hiç yalnız kalmaz. Nasıl olsa konuşacak bir enayi bulunur.

Geziniyor
İki Karadenizli arkadaş yanlarında bir de penguen olduğu halde İstiklâl Caddesi’nde geziniyordu. Onları bu halde gören bir genç, pengueni göstererek konuştu:
__ Bunu hayvanat bahçesine götürsenize.
iki Karadenizli birbirlerine bakarak cevap verdiler gence:
__ olur cötürelum
Aradan iki-üç saat geçmişti ki, genç Karadenizlilerle tekrar karşılaşır ve yanlarına giderek konuştu:
__ Hani Hayvanat Bahçesine götürecektiniz onu?
__ Çötürdük, cötürdük.”diye konuştu Karadenizliler. Şimdu de sinemaya cötüreyorduk.

Papağan
Komşunun papağanı, Hüseyin bey işine giderken her sabah pencereden küfür eder ve Hüseyin beyi rahatsız edermiş.
Sahibine durumu defalarca söylemesine rağmen netice alamaz, mahkemeye başvurur.
Hakim, papağanın bundan sonra küfür etmesi halinde dilinin kesilmesine karar verir.
Ertesi sabah papağan, ” Hüseyin Efendi, Hüseyin Efendi anlarsın ya” demiş.

Vizite
Adam kasaptan aldığı ciğeri eve götürürken Avukatın kendisi ciğeri kapıp kaçıyor.
Soluğu kedinin sahibi Avukatta alan adam. “birisinin kedisi 2 kg etimi aldı. Parasını kedinin sahibi vermek zorunda mıdır?” diye danışıyor.
Avukat
__ Tabii ki diyor, kuruşu kuruşuna”
__ O zaman Avukat beyi sizin kedi benim etimi yürüttü
Avukat, hay hay deyip çıkarıp 2.5 milyonu veriyor.
Adam tam giderken, Avukat: Beyefendi Avukat danışma ücretiniz 4.000.000 tl. diyor.

Dinin Faydası
Dine pek inanmayan bir sabun imalatçısı, bir din adamına:
__ Sizin anlattığınız dinin, dünyaya iyilik getirdiği görülmüyor.
Dünya, aradan geçen bunca yüzlerce yıla rağmen, hâlâ kötü insanlarla dolu demişti.
O sırada, çamur içinde oynayan küçük bir çocuğun önünden geçiyorlardı.

Din adamı dedi ki:
__ Sabunun da dünyaya pek fazla iyilik getirmediği anlaşılıyor. Zira dünyada hâlâ pek çok pislik, pek çok pis insan var.
Sabuncu itiraz etti:
__ Ama sabun kullanıldığı zaman faydalıdır.
Din adamı, taşı gediğine koydu:
__ Evet, din de öyle. Uygulanırsa ve yaşanırsa dünyaya iyilik getirir.

Niye Vazgeçmiyormuş?
Edison’un üzerinde çalıştığı elektrik ampulünün içine koyacağı tel için 200’den fazla maddeyi denediği söylenir.
Bir gün kendisine:
__ Bugüne kadar 200’den fazla maddeyi denedin, yine de başarılı olmadın. Niye bu işten vazgeçmiyorsun? denilmişti.
Edison’un cevabı düşündürücüydü:
__ Hiç de değil!
Ben 200 maddenin ampul teli olarak kullanılmayacağını keşfettim.

Hangisini Efendim
Zehra hanım, biraz saf olan hizmetçisine tembih eder:
__ Misafirlerin yanında bir şey istersem, o şey bir tane de olsa, ” hangisini efendim” diye sor ki, tokluk ve varlık içinde olduğumuz anlaşılsın.
Eve gelen misafirler oturur, sohbet edilir ve ayrılma zamanı gelir. gelen misafirleri otobüs durağına kadar götürmek isteyen Zehra hanım, hizmetçisine seslenir:
__ Kızım kürkümü getiriver!
Hizmetçi, ” hangisini efendime deyip cevabını aldıktan sonra kürkü getirir. Kürkü getiren hizmetçisine:
__ Kızım, misafirler gidiyor, görüyorsun. Kocamı çağır! deyince, hizmetçi aynı alışkanlıkla sorar:
__ Hangisini efendim?

Başkaları da Sevinsin
Bir anne oğluyla konuşuyordu:
__ Geçen hafta sınıfının birincisi oldun diye ne kadar sevinmiştim. Bugün. Komşunun oğlundan işittim, sınıfta sekizinciliğe düşmüşsün. Ayıp değil mi?
__ Biraz da arkadaşlarımın anneleri sevinsin anneciğim. Hep sen mi sevineceksin?

Mutluluk Neye Bağlı?
Kızlara mahsus bir yüksek okuldan karnesini alarak gelen bir kız, karnesini babasına göstererek şöyle der:

__ Babacığım, karneme bakın! Güzel sanatlar ve müzik pekiyi, matematik iyi, geometri, mantık, hukuk, tarih iyi, edebiyat pekiyi! Nasıl beğendin mi?
Adam şu cevabı verir:
__ Çok iyi kızım!
Eğer varacağın koca, yemek pişirmek, çamaşır yıkamak, gömlek ütülemek, dikiş dikmek, çocuğa bakmak gibi ev işlerinden anlayan bir adam olursa, mutlu bir şekilde yaşarsınız.

Yüzme Bilmek
Denize düşen Cemal, yüzme bilmediği için ” İmdat!” diye bağırmaya başalr.
Kıyıda onu seyreden Temel sorar:
__ Niye böyle bağırıyorsun ki!
Cemal can havliyle cevap verir:
__ Yüzme bilmiyorum. Ondan bağırıyorum!
Temel başını sallayıp azarlar Cemal’i:
__ Ben de yüzme bilmiyorum. Ama bağırmıyorum senin gibi.

Tanımak
Yargıç, suçluyu göstererek sordu:
__ Aptal dediğiniz bu adamı tanıyor musunuz?
Düşünceli düşünceli davacıya bakan sanık:
__ Tanımasına tanıyorum ama, dedi, aptal olduğunu biliyorum.
__ Nereden biliyorsunuz?
__ Bir sürü insanın ortasında aptal diye bağırdım, kimse cevap vermedi, sadece bu adam ‘bana mı söylüyorsun’ diyerek yanıma geldi.

Kayıp Şeyi Bulmanın Lezzeti
Araplardan ahmaklığıyla meşhur Hebenneka’nın bir devesi kaybolmuştu:
__ Her kim devemi bulur getirirse, 2 deve veririm, diye nida etti.
__ Hiç bir deveye 2 deve verilir mi? denildi kendisine. Şu karşılığı verdi:
__ Siz bilmezsiniz, kaybolan bir şeyi bulmakta nasıl bir lezzet olduğunu

Sigara Hesabı
__ Günde kaç sigara içiyorsun?
__ İki paket
__ Kaça mal oluyor sana.
__ Günde 200.000 lira falan.
__ Vay canına! Peki kaç yıldır içiyorsun?
__ otuz
__ Günde 200.000 liradan 30 yıl. Tonla para. Şu köşedeki apartmanı görüyor musun?
__ Evet
__ Eğer hiç sigara içmeseydin, bugün o apartman senin olabilirdi.
__ Sen sigara içiyor musun?
__ Hayır. Ağzıma koymam.
__ Köşedeki apartman senin mi?
__ Hayır
__ Olamaz, o apartman çünkü benim.

İki Şahidin Var MI?
Vaktiyle Aceminin biri, İstanbul’a gelirken, yolda önüne bir hırsız çıkıp atını ve eşyasını alır, onu elleri bomboş bırakır. Adam nihayet şehre gelip çarşıda gezinirken hırsızı görür. Yakasına sarılıp atını ve eşyasını ister. Kavgaya başlarlar. Boğaz boğaza girerler. Neticede soluğu mahkemede alırlar.
Kadı, Acem’e:
__ İki şahidin var mı? diye sorunca, Acem şu cevabı verir:
__ Efendi! Eğer yanımda iki kişi olsaydı, ben hiç bir adama soyulur muydum!

Dikenleri Zehirli
Güzel, ama huysuz bir kadının kocasına:
__ Hanımınız gül gibidir, denilmiş. Cevaben şu karşılığı vermiş:
__ Evet, ne var ki, dikenleri zehirli bir gül

İsabet
Temel boşanma dâvâsı açar. Hâkim, Temel’e şikâyetini sorar. Temel de başlar anlatmaya:
__ Benim hatun tam 3 yıldır ne bulursa kafama fırlatıyor, hâkim bey!
__ Peki bu dâvâyı niçin 3 yıldır değil de bugün açıyorsun?
__ Yeni yeni isabet ettirmeye başladı da, onun için bugün açıyorum hâkim bey!

Gerdanlık Olmasa
Adamın birisi devesini kaybetmiş. “Bulursam, deveyi bir akçeye satacağım” diye yemin etmiş. Biraz sonra, devesi bulunmuş. Adam, yeminini bozmamak için, devenin boynuna bir kedi asmış. Sokaklarda gezip bağırıyormuş:
__ Deve bir akçeye! Boynundaki gerdanlıkla birlikte bin akçeye! Beraber satılık.
Görenler diyormuş ki:
__ Ne ucuz deve! Ama şu boynundaki gerdanlık olmasa.

El Elden Üstündür
Son derece zeki ve hileci bir adam varmış. Demiş ki:
__ Beni hayatım boyunca kimse kandıramadı. Yalnız bir seferde bir delikanlıya aldandım, hiç unutamam.
Bir gün, o delikanlıya bir kızın ismini söyleyerek, onunla evlenmek istediğimi söyledim. “Aman efendim, ben bir erkeğin o kızı öptüğünü gördüm” dedi. Ve yemin etti. Bunun üzerine o kızı almaktan vazgeçtim. Sonra işittim ki, o kızı kendisi almış. Canım sıkıldı. Gittim, kendisini gördüm.
__ Sen bana, aldığın kız için, onun bir erkeğin öptüğünü söylememiş miydin? dedim.
Şu karşılığı verdi:
__ Evet, doğru, ama benim onu öperken gördüğüm erkek, babası idi.

Benden Başka Askeri Yok Mudur?
Memo’ya , askerde komutan sormuş:
__ Savaşta, siperdesin. Sağ taraftan düşmanın geldiğini gördün. Ne yaparsın?
__ Çeviririm silahımı, demiş Memo üzerine ateş ederim.
__ Soldan da geliyorsa
__Çevirir, bir de sola ateş ederim.
__ Karşıya da ateş ederim.
Geriden de geliyorsa
Memo dayanamamış.
___ Komutanım, demiş, bu ordunun benden başka askeri yok mudur?

Sana Akıl Vere Vere
Bektaşi, mektep-medrese görmüş bir komşusundan sürekli bir şeyler soruyor, cevap alıyordu. Bir gün adamın ters bir zamanına gelmiş olacak ki, sinirli bir şekilde şöyle dedi:
__ Sana akıl vere vere bende kalmadı yahu!
Bektaşi hiç istifini bozmadan şu karşılığı verdi:
__ Zaten sende bir işe yaramıyor ki!

Baban Hazır
Yıl sonu tatili yaklaşmıştı. Recep’in vaziyeti pek parlak değildi. Eve gidip durumu babasına söylemeye korkuyordu. Belki faydası olur diye telefonla annesini arayarak:
__ Anneciğim, tatil oldu, geliyorum. Ama maalesef sınıfta kaldım. Ne olursun, ben gelinceye kadar babamı hazırla! dedi.
Duruma canı sıkılan ve morali bozulan annesi oğluna şu cevabı verdi:
__ Baban hazır, asıl sen kendini hazırla!.

İşi Hep Harap Etmek Mi?
Timur’a vezirlik eden Hoca Şihabettin, harap bir mescidi yıktırıp yeniden yaptırmak ister.
Mescidi yıkmaya başladıkalrı sırada, oradan geçerken gören biri:
__ Bunu kim yıktırıyor? diye sorar.
__ Hoca Şihab derler.
Şu karşılığı verir:
__ Allah Allah!
Şihab, Timur’un sağlığında insanların evlerini harap ederdi. şimdi de Allah’ın evini mi harap ediyor.

Hesabın Böylesi

Matematik dersinde öğretmen, aynı cinsten olmayan şeylerin toplanamayacağını açıklayarak şöyle der:
__ Bir cinsten olmayan şeyleri toplamak mümkün değildir. Meselâ bir koyunla bir keçiyi toplayamazsınız; çünkü bu ne iki koyun olur, ne de iki keçi.
Bir sütçü çocuğu, şu karşılığı verir.
__ Fakat öğretmenim, bizim dükkânda bir kilo süt ile bir kilo suyu toplarlar. Neticede her vakit iki kilo süt çıkar.

Lades Oyunu

Bir adam, bir iş için, nüfûzlu kişilerden birine müracaat eder. Ondan yardım sözü aldığı için, işi bir müddet kendi haline bırakır. Ama bir türlü netice alamaz.
Tekrar müracaat eder. Ama her müracaatta “aklımda” cevabını almaktan başka bir şeye muvaffak olamaz.
bir gün dostlarından biri, ona sorar.
__ İşiniz ne oldu?
Adam, şu cevabı verir.
__ Birader, bizim iş, artık “iş” olmaktan çıkıp lades oyunu şeklini aldı.
Zira ne zaman gidip sorsam, hep “aklımda” deyip geçiştiriyorlar.

Çalınan Araba Mı?
Emniyet müdürü sabahleyin arabasının çalınmış olduğunu görür, arama tarama nafile, aradan üç gün geçince arabasını kapısının önünde aynı yerde görür, sevinçle kapısını açınca da bir mektup bulur:
__ Sayın emniyet müdürümüz, üç gün için şiddetle bir arabaya ihtiyacım vardı, arabanızı aldım, bunu hırsızlık saymamanızı dilerim., beni affedin. Eğer içtenlikle affediyorsanız ilişikte sunduğum tiyatro biletinizle tiyatroya gelirseniz, o zaman affedildiğimi anlayıp bizzat özür dileyeceğim.
Emniyet müdürü babayani bir tutum takınarak karısı ile tiyatroya gider, özür dileyecek adamı bekler durur. Tiyatro biter, evine döner, içeri girince evi tamtakır bulur. Boş masada zarf içinde şu satırlar yazılıdır.
__ Evinizi soymamız için bahşettiğiniz iki saat bize yetti de arttı, teşekkürler.”

İnsaf!
Yoksul Bektaşi yakındaki hamam gider, yıkanıp çıkar, parası olmadığı için de, yıkanırken bir eşyasının çalınmış olduğunu söylermiş. Bu yüzden hamamcıyla çekişir, para vermeden çıka rgidermiş.
Bir gün hamamcı:
__ Baba, demiş, istediğin zaman gel yıkan. Para da verme.
Ama bir şeyinin çalındığını söyleme. Müşteriler bu sözüne inanabilirler.
Bektaşi, eyvallah deyip gitmiş, zaman zaman gelip yıkanmış.
Bir gün hamamcı, Bektaşi’nin bohçasında bir tek donunu bıraktırmış, onun dışındaki çamaşırlarını saklatmış. Bektaşihamamdan çıkınca donunu giymiş, sonrahamamcının karşısına geçip durmuş:
__ Söz verdim. Bir şeyim çalındı demeyeceğim. Ama sen de insaf et. ben hamama bu kılıkta mı geldim?

Birincisi Dursun
Doktorun biri, bir hastaya acı bir ilaç vermiş
Hasta ilacın acılığını bildiğinden,
__ Aman, ben o ilacı içemem. Bilirim, zehir gibi bir şeydir, demiş.
Doktor:
__ O acılık yalnız ilk kaşıktadır. İkinci, üçüncü kaşıkta hiç acılık duyulmaz, deyince, hasta şu karşılığı vermiş:
__ öyle ise, ikinci, üçüncü kaşığı içeyim de, birincisi dursun.

Asalet Mi, Şairlik Mi
Asaletli ve şairliğiyle tanınan bir zat, aynı özelliklerle bilinen başka bir zatın ziyaretine gitmiş. Ev sahibi, asalete düşkün, kendini büyük gören bir adam olduğu için, ziyaretçisine:
__ Sizi bir şâir olarak değil, asilzâde biri olarak kabul ediyorum, demiş. Ziyaretçi de, bu kendini çok beğenmiş adama, lâyık olduğu cevabı, şu sözlerle vermiş:
__ Ben de sizi o sıfatla (asilzâde olarak) tanımasam, ziyaretinize gelmezdim.

Ula Erkekler Nerede
Erzurumlu, şehre gelen arkadaşını gezdiriyormuş:
__ Şurası Çifte Minareler, burası da Nene Hatun’un heykeli.
Adam hayretle sormuş:
__ Nene Hatun kimdir ki, heykeli dikile?
Erzurumlu cevap vermiş:
__Nene Hatun, memleketi kurtarmıştır.
Adam buna da aklı pek ermeyince:
__ Ula erkekler nerededir ki, bir kadın memleketi kurtara!. demiş.

Ekmek Parası
__ Dedecuğum, bizimkiler neden hep balığa çıkarlar?
__ Ekmek parası için uşağum.
__ Peki öyleyse, fırıncılar neden çalışır?

Bahane
Mehmet bey, sabahtan beri elinde olta, deniz kıyısında balık bekliyordu.
Saatlerdir onun bu beyhude gayretini gülümseyerek seyreden kayıkçı Salih reis nihayet seslendi:
__yahu, nafile bekliyorsun. bugün balık yok.
__ Benim de tutmadan gitmeme imkân yok.
__ neden?
__ Karım: Eğer bugün balık tutmadan gelirsen içeri almam, dedi
Salih reis gülerek cevap verdi:
__ Karın seni evden kovmuş da haberin yok!

Sersem!
Kadıköy vapurundan çıkarken adamın biri fenâ halde Ahmet Râsim’e çarpmış. Omuzu incinen Ahmet Râsim, can acısıyla dönüp bakınca, adam bu sefer bağırmış:
__ Sersem!
Ahmet Râsim hiç renk vermeyerek, güya tanıdık bir çehre teşhis ediyormuş gibi dikkatlice bakıp sormuş:
__ Ne dediniz?
__Sersem!
Ahmet Râsim gâyet sâkin:
__ Öyle mi? Müşerref oldum! Bendeniz de Ahmet Râsim!

Niçin “İspanyolca Öğren” Demiş?

Hükümdarlardan biri, bir gün mâbeyncilerden birine, İspanyolca bilip bilmediğini sorar.
Mâbeynci:
__Hayır Efendim bilmem, karşılığını verince, hükümdar:
__ Öğrensen fena olmaz, der.
Mâbeynci, hükümdarın maksadının kendisini İspanya sefaretine tayin etmek olduğunu düşünür. Geceyi gündüze katıp İspanyolca’yı öğrenir.
Bir gün, hükümdara İspanyolca öğrendiğini arzeder. Bunun üzerine hükümdar şöyle der:
__ Ya, öyleyse şimdi, Donkişat’u İspanyolcasından okumanı tavsiye ederim.

Tekme
Büyüklerden birine, bir terbiyesiz, hakaretler ederek tekmeler vurur. O yüce insan aldırmaz.
Görenler, niçin karşılık vermedin? diye sorarlar. Şu cevabı verir:
__ Size bir hayvan tekme atsa ne yapardınız?
__ Hiç.
__ İşte ben de öyle yaptım!

Hırsız Mesajı
Frankfurt civarında küçük bir çiftliği olan Hans, 25 adet besili sığırlarını satmak için gazeteye ilân verir.
__ Telefonum ve yardımcım olmadığı için, bu sığırları almak isteyenlerin yükleme ve götürme kendilerine ait olmak üzere çiftliğe gelmelerini isterim.
Hans ertesi sabah müşterilerini beklemek için ahıra iner, bir bakar ki sığırların hepsi çalınmış, göze batacak bir yere şu mesaj bırakılmış:
__ Dostum Hans! Bizim gibi hırsızların da gazete okuduğunu bilmeni isterim. Ama yine de talimatınıza uyarak sizden yardım talep etmedik, kendimiz yükledik ve götürdük vesselâm

Uzun Kulaklar

Kulaklarının büyüklüğü ile ünlü olan Galile’ye hasımlarından biri:
__ Üstad, demiş. Kulaklarınız, bir insan için biraz büyük değil mi?
Galile:
__Doğru, demiş. Benim kulaklarım bir insan için biraz büyük: ama seninkiler de bir eşek için fazla küçük sayılmaz mı?

Ne okuyormuş?
Fakir bir adamın okul arkadaşlarından biri, yüksek bir makama tayin edilir.
Fakir zat, yardım umuduyla arada bir ziyaretine giderse de, eski arkadaşlarından aradığı ilgi ve vefayı bulamaz.
Bir gün sohbet sırasında, makam sahibi zat, fakir arkadaşına sorar:
__ Evladınız var mı?
__ Sekiz yaşında bir oğlum var.
__ Okula gidiyor mu?
__ Evet efendim.
__ Ne okuyor?
__ Aralarındaki eski hukuka riayet etmeyenlere lanet okuyor.

Şakaya gelemez

Arkadaşları arasında “bileği bükülmez” olarak kabul edilen Cemali, Rize’nin ana caddesinde babayani pozlar içinde yürürken ensesinde bir tokat patlamış.
Bir an için yıldızları sayan Cemal, yavaş yavaş arkasına dönüp tokadı kimin attığını anlamak istemiş. “Vayy bağa ha..” demiş ama bir de ne görsün, kendisine tokadı vuran insan azmanı gibi bir şey. Serde erkeklik olduğu için, sürdürmüş konuşmasını.
_ Ula söyle pakalum, ciddu mu furdin, yoksa şaka mu? Halinden kendine ve vücuduna çok güvenen anlaşılan adam, gülerek cevap vermiş: _ Ciddi. Ne oalcak yani?
__ Hiç. Pen hiç sevmiyerum daa. demiş.

Kötülerin Avukatı

Din dersi öğretmeni, babası avukat olan bir çocuğa sorar:

__ İyi oalnalr, iyilik edenler hep Cennete girer. Şimdi sen söyle bakalım. Kötü olanlar, kötülük edenler ne olur?

Hep suçlu kimseleri savunmakla ün yapmış avukatın oğlu, şu cevabı verir:
__ Onları da babam müdafaa eder.

İçten Tutuşmuş
Tütün içmenin henüz yaygınlaşmadığı bir tarihte, bir köyde ilk defa olarak çubuk içen bir adamı köylüler görünce,
__ Vah zavallı! İçten tutuşmuş, yanıyor, diyerek üzerine kovalarca su dökmüşler.

Yoksulluğun Tadı
İçinde Bektaşi’nin de bulunduğu büyük kervanı, ıssız bir dağ başında eşkiyalar çevirdi. Silahlı adamlar bütün kervancıları sıraya dizdiler. Herkesi teker teker yoklayıp nesi var nesi yoksa alıyor, soyulanları başka bir yana sıralıyorlardı. Sıra Bektaşi’ye geldi. Ne üstünde ne de kervanındakiyükünde işe yarar bir şeyi yoktu.
Sen şöyle geç bakalım, diye karşıya ittiler. Bektaşi, oradan soygunu seyrediyor, arada sırada gülümsüyordu. Soyulanlardan biri onun bu haline içerledi, bir iki söz mırıldandı. Neden yargılıyorsunuz? dedi Bektaşi, bırakın da kırk yılda bir yoksulluğun tadını çıkaralım.

Kılıbık Aslan

Bir aslan ile bir Öküz, her akşam bir eğlence salonuna gidip eğlenirlermiş. Saat gece 10’a doğru Koca Aslan, masadakileri:
_ Bana müsaade beyler. Evde hanım bekler. Neme lazım, hır gür olmadan ufak ufak kaçayım, demiş. Öküz de ona takılmış: _ Yuh be. Koskoca Aslan’sın. Bu korku niye? Bak bana, ben istediğim zaman eve giderim, kimse karışamaz.
Aslan hiç sesini çıkarmadan, çekmiş gitmiş.
Ve de ertesi akşam olay yinelenmiş. Saat 10’a doğru Aslan, masadakileri selamlayıp,
_ Bana müsaade beyler, hanım evde bekler. deyince, Öküz: _ Ayıp valla! Otur biraz daha! Sen Aslan’sın be! Bak ben yerimden bile kıpırdamıyorum! demiş.
Aslan, eğlence salonunun dış kapısına doğru yürürken Öküz’e dönüp:
__ Kusura bakma. Beni, senin gibi evde bir “inek” beklemiyor. cevabını vermiş.

Kendin, Niye Yapmıyorsun?
Ahlâka dair kitap yazan bir yazara, terzinin biri sormuş:
__ Halka verdiğiniz nasihatlara kendiniz niçin riayet etmiyorsunuz?
Yazar, şu hazır cevabı vermiş.
__ Peki, sen diktiğin elbiselerini kendin mi giyersin?

Kim Uyanık Olacak?
Yaşlı adam padişahın huzuruna giderek:
__Padişahım hırsızlar ben uyurken koyunlarımı çalmışlar, ne olur koyunlarımı bulun, diye yalvardı. Padişah:
__ Niye uyudun da koyunlarını çaldırdın? Uyumaman gerekirdi, deyince yaşlı adam:
__ Padişahım, ben senin uyanık olduğunu sanıyordum; onun için uyumuştum, dedi.

Oğlakla Bana Sor
Hoca, bir gün karısı ile yatakta konuşurken, dışarda bir tıkırtı duymuş, Karı koca kulak kesilmiş ve şöyle fısıltılar gelmiş kulaklarına.
__ Karı – koca ikisi de uykuda. Hoca’yı hemen öldürelim. Karısını da kaçıralım. Ahırda bağıran oğlağı da kesip kebab edelim.
Hoca, bir kaç kez öksürünce, hırsızlar kaçmışlar. Karısı da, Hoca’ya:
__ Korkudan mı öksürdün? diye sorunca; Hoca cevap vermiş:
__ Öyle ya. Sana göre ne var? Başımıza ne geleceğini oğlakla bana sor.

Onlar Söyler
İki sarhoş demlenirken konuşurlar:
__ Sen geç kaldığın zaman, eve ne söylersin?
__ Hiç bir şey söylemem. Sadece beni kapıda karşılarlar, “ben geldim” derim, gerisini onlar söyler.

Öküz Ne Dedi
İkinci Osman’ın Sadrazamlarından Öküz Mehmet Paşa, bir gün çadırda bakanlar kurulu toplantısı yaparken, çadırın kapısından bir öküz başını sokup ” mööö” der. Bütün vezirler bıyık altından gülümsemeye başlar. Öküz Mehmet Paşa, hemen:
__ Öküz bana ne dedi, biliyor musunuz?
__ Ne dedi efendimiz?
Öküz Mehmet Paşa taşı gediğine kor.
__ Hadi sen bizdensin. Bu eşeklerin arasında ne işin var.

Çok Şükür
Sarhoş bir karadenizli, bir ayağı yolda, bir ayağı kaldırımda aksaya aksaya yürüyordu. Durumu gören polis yaklaşıp sordu:
__ Hemşerim!. Bu kadar sarhoş olmak için ne kadar içtin?
__ Ne münasebet memur bey. Sen penum sarhoş olduğumdan emin misun?
__ Kaldırımda nasıl yürüyorsun? Bir ayağın sette diğeri yerde. Ancak sarhoş böyle yürür!
__ Karadenizli sevinçle ellerini yüzüne götürdü:
__ Sağalun memur bey! Penu o kadar rahatlattınız ki.
Doğrusu kendimi topal zannedeydum

Şaka
Laz’ın biri, takasının içinde oturmuş, Allah’a yalvarmaktadır:
__ Allahum, bu cün tuttuğum ilk palığu pi fakire vereceğum, der.
Ve lâz oltasını atarak beklemeye başlar. Neden sonra oltayı çeker. Bakar ki bir de ne görsün? Ucunda koskocaman bir balık!
__ Haçan hiç pu da fakire verulur mu daa!
Birden balık bir çırpınışta oltadan kurtulur ve denize atlar. Lâz üzgün ve şaşkın:
__ Allahum, ben şakacıktan demuştum daa. der

Tilki
Tilki, bir gün başını alır, gezmeye çıkar. Köyün meydanına varır. Bir duvara çıkar, çevreyi seyre dalar.
Oradan geçen köy muhtarı şaşırır:
__ Aaa, bir tilki!.
Köyün hocası camiye giderken duvardaki tilkiyi görür:
__ Aaa, tilkiye bak!.
Bakkal da oradan geçerken bağırır.
__ Hay Allah bir tilki!
Kahvedekiler merak edip dışarı çıkarlar. onlar da tilkiyi görünce şaşırırlar:
__ Tilkiyi gördünüz mü?
__ Vallahi bir tilki bu!
Kalabalık çoğalıp sesler uğultuya düşünce tilki ormana kaçar. Dişi tilkiye:
__ Bugün öğle vakti köye indim. Orada herkes beni tanıyor, ben hiçbirini tanımıyorum.

Dalkavuk
Paşa hazretleri, konağında yemek yerken patlıcan musakkayı çok beğenmiş:
__ Yahu, demiş. Şu Patlıcan üzerine yemek yoktur. Nesi olsa yenilir.
Yanındaki dalkavuk hemen atılmış:
__ Evet, Paşa hazretleri, patlıcan gibi sebze yoktur.
Nesi olsa yenilir.
Bir kaç gün sonra, sofraya patlıcan karnıyarık gelince Paşa kızmış:
__ Yahu, demiş. Şu patlıcan da bir şeye benzese, yenilecek şey değil.
Dalkavuk hemen söze atılmış:
__ Haklısınız Paşa hazretleri, berbat bir şeydir. Şunu nasıl yerler anlamam.
Paşa, kaşlarını çatmış:
__ Ulan, iki gün önce patlıcanı övüyodun. Şimdi ise yerin dibine sokuyorsun!
Dalkavuk, yerlere kadar eğilerek:
__ Aman Paşa hazretleri, ben patlıcanın değil, zatı ailenizin dalkavuğuyum.

Zenci
Pazarlı, köye giderken yolda bir zenciye rastlar ve sorar:
__ Hemşerum, pazarli misun?
__ Yok,
__ Hemşinli?
__ Yok.
__ Rizeli?
__ Yok
__ Anladum onun için boylesun

Amorti
Karadeniz ilkokulundan birinde tarih dersi yapılıyordu. Öğretmen dersi anlattıktan sonra öğrencileri teker teker sözlüye kaldırmaya başladı. Sıra Temel’e geldiğinde sordu:
__Bil bakalım. İstanbul’un fethi hangi tarihte oldu?
__ 1553
Öğretmen büyük kızgınlık içinde bağırır.
__ Bilemedim,1453. Otur
Temel bu cevap üzerine öğretmenin gözünün içine baka baka büyük bir hayret ifadesiyle şöyleder:
__ Olir mi öğretmenum. Son içi rakamu pildum. Amorti yok midur?

Yarış Atı
Kocasının ceplerini karıştırırken bir kağıt parçası buldu kadın. üzerinde “Leyla” yazıyordu, bir de telefon numarası vardı. Akşam, kağıdı göstererek sordu Kadın kocasına:
__ Bu kimin numarası?
__ Aaa, bilmiyor musun, ünlü yarış atı bu. Bu hafta ona oynamadım.
On gün sonra koca işten eve dönünce, karısı:
__ O ünlü yarış atı Leyla var ya, dedi. İşte o aradı seni bugün

Zamane
Yaşlı dede torununu çocuk parkına götürürken, önlerinden çok güzel bir araba geçti.
Dede:
__ Bak düt düt geçiyor, diye çocuğa arabayı gösterdi
Çocuk:
__ Dede, dedi, o senin düt düt dediğin sekiz silindirli, otomatik vitesli seksen model bir Mercedestir.

Al Bu Kızu
__ Ula Cemal, al pu kizu Biluyrum cüzel değil ama çok zengindur. cüzellikten sağa ne? Sabah işe cit, akşam karanluğuda dön. Gece yüzinu da cörmezsun. Hafta sonu da seyahata çik.
__ Eyi çok eyi uşah, ha nüfus sayimi olduğu cun ne edeceğim?

Baba Mesleği

İngiliz yazarlarından Bernard Shaw, bir akşam, İngiltere kraliçesinin bir ziyafetinde bulunuyordu.
Kendini beğenmiş genç bir Lord, ona:
__ Babanız küçük bir terzi idi, değil mi? diye küçümser bir tavırla sordu.
Shaw:
__ Evet, diye cevap verdi.
Lord:
__ O halde siz de ne diye terzi olmadınız? diye sorusunu yeniledi.
Shaw gülümseyerek Lord’a:
__ Babanız herhalde centilmen bir adamdı, değil mi? dedi.
__ Oda ne şüphe, cevabını alınca sözlerine şöyle devam etti:
__ O halde, siz de neden centilmen bir adam olmadınız?

Son ümit
Adam kaynanasıyla birlikte Avrupa gezisine çıkacaktı, arkadaşı sordu:
__Yahu sen hep kaynanandan yakınıp durmaz mıydın? Şimdi de Avrupa gezisine mi çıkıyorsun?
__ Ne yapayım kardeşim, sık sık Avrupa’yı görmeden Allah canımı almasın! deyip duruyor.
Benimki bir umut işte.

Hiç

Paşanın biri Anadolu’nun bir köyün içinden geçerken yolun kenarında kendi halinde oturan Bektaşi’nin ayağa kalkmamasına sinirlenerek:
__ Bre adam ben yoldan geçerken niye ayağa kalmadın? diye kükremiş.
Bektaşi:
__ Neden ayağa kalkayım, sen kimsin ki? diye sormuş.
__ Ben tuğgeneralim.
__ peki daha sonra ne olacaksın?
__ Korgeneral olacağım
Daha sonra?
__ Orgeneral olacağım.
__ Ondan sonra?
__ Emekli olup köşeme çekileceğim.
__ Daha sonra ne olacaksın?
__ Hiç.
__ Bak senin yıllar sonra erişeceğin mertebedeyim ben. Onun için benim sana değil, senin bana saygı göstermen gerekir.

Dalgınlığın Böylesi
Doktor bir hastasını tedavi ederken:
__ İki kulağınızı birden nasıl yaktınız? diye sormuş.
Hasta:
__ Telefon çaldığında ütü yapıyordum. Yanlışlıkla ahize yerine ütüyü kulağıma koymuşum, diye cevaplamış. Doktor:
__ Ama, iki kulağınız da yanmış, diye sorunca:
__ Tam kapamıştım ki telefon bir daha çaldı!: demiş.

Yanından Geçer Gideriz
Temel İngiltere’den, Trabzon’a gelen konuğu şehri gezdiriyormuş. İngiliz misafir, çevreyi gezerken birkaç Türkçe sözcük öğrenmeye çalışıyormuş. Bir ağacın yanından geçerken
Temel’ e sormuş:
__ Biz ingilizce buna “tree” deriz, siz ne dersiniz?
Temel hemen cevabı yapıştırmış:
__ Biz birşey demeyiz, yanından geçer gideriz.

Hüsniye Teyze
Hüsniye teyze evin önünde oynamakta olan 5 yaşındaki Osman’ı görünce:
__ Oğlum anan evde midir?
__ Hee, benim yatağımda uyuyor.
__Niye kendi yatağında değil de senin yatağında?
__Aslında beni uyutuyor.

Yaşlılık

Bir adam, arkadaşlarına hastalığından dert yanıyordu:
_ Hele şu sağ bacağımdaki romatizmanın verdiği acıya hiç dayanamıyorum, dedi. Nedeni nedir, acaba? __Neden olarak, dedi öteki. Yaşlılıktan. Bunların hepsi yaşlılık alâmetleri.
Adam:
__ Saçma, diye yanıt verdi. Sol bacağım da sağ bacağım ile aynı yaşta. O neden ağrımıyor?

Maymun

Din dersi öğretmeni öğrencilere bütün insanların Adem ve Havva’dan geldiğini söyledi. Bir öğrenci söz aldı:
_ Bu doğru değil. _ Nasıl yani? dedi öğretmen.
_ Babam bize maymundan geldiğimizi söyledi.
__ Sevgili çocuğum, dedi öğretmen, sizin özel aile tarihiniz bizi hiç ilgilendirmiyor.

Şişeyi Evde Bırakmış

Doktor muayenede hastasına sordu:
_ Sigara içiyor musunuz? Hasta: _ Elbette, dedi. Ve cebinden sigara paketini çıkararak ikram etti. Doktor reddetmedi. İkisi de sigaralarını yaktı. Doktor muayeneye devam etti:
_ İçki içiyor musunuz? _ Aahh be doktorcuğum! İçerim, ama ne yazık ki şişeyi evde bıraktım.

Dayak Yemekten İyi

Karadenizli vapur acentasına gitti:
_ Biz vapuru kaçirduk, başka vapur bulur misunuz?, dedi.
__Kaç kişisiniz?
_ Yediyuz. _ Acenta yetkilisi bu kadar müşteriyi kaçırmamak için hemen yeni bir vapur istedi. Vapur geldiğinde Karadenizli ve arkadaşlarırıhtımda toplanmışlardı.Ama nedense fazla kalabalık değillerdi. Görevli sordu:
_ Hani yedi yüz kişiydiniz? _ Doğridur, işte pir, iki, üçi dört, beş, altı, yedi, Toplam yediyuz da.., dedi Karadenizli.
Kafası attı acente yetkilinin Karadenizliyi bir güzel dövdü ve:
__ Eğer, bir daha (i) yerine (u) dersen, canına okurum.. dedi

Yemekten Sonra mı?
Doktor hastasını muayene ettikten sonra saptadığı pehriz programını yazıyormuş:
_ Sabahları bir dilim ekmekle yüz gram beyaz peynir. Öğleyin biraz salata ve haşlanmış et. Akşamları bir dilim ekmek, yağsız süt ve bol meyve yiyeceksiniz.
Hasta:
__ Peki doktor bey, bu yazdıklarınızı yemekten sonra mı yiyeceğim yoksa yemekten önce mi?

Çare
Sevimli, fakat gerçekten şişman bir hanım kütüphaneye girdi ve memura sordu:
__ Bana lütfen ( Nasıl zayıflamalı?) adlı kitabı verir misiniz?
__ Maalesef o kitaptan kalması. Ama isterseniz, size ( Nasıl şişmanlamalı?) adlı kitabı verebilirim.
Kadının hemen kaşları çatıldı:
__ Siz benimle alay mı ediyorsunuz?
__ Yok efendim, ne münasebet. Sadece bu kitapta yazılı olanların aksini yaparsanız, yine aynı neticeyi alırsınız, diye düşündüm de

Vali Olamazsın Demedim
Adamın biri, oğluna ikide bir:
__ Sen adam olamazsın, dermiş.
Bu söz içinde ukte olarak kalmış çocuğun. Yıllar geçmiş. Okumuş. Büyümüş, Sivas’a vali olmuş. Saray yavrusu bir evde oturuyormuş. Yediği önünde, yemediği arkasında. Bir dediği iki edilmiyor. “Dur”, demiş kendi kendine, ” babamı çağırtayım da, gelsin, oğlunu görsün, benimle övünsün.”
Adam gönderip babasını çağırtmış.
Babası:
__ Hastayım, imdi gelemem, diyecek olmuş. Ama valinin adamları:
__ Valinin emridir. Seni almadan gitmeyiz, deyip adamcağızı yaka paça Sivas’a getirmişler.
Vali:
__ Baba, demiş, Hep bana “sen adam olmazsın” derdin ya… İşte ben Sivas’a vali oldum. Görüp de benimle övünesin diye seni getirttim.
Babası:
__ Oğlum, demiş seni tebrik ederim. Vali olmuşsun. Ama ben sana vali olamazsın demedim ki… Ben sana adam olamazsın dedim. Görüyorum ki, Vali olmuşsun ama adam olamamışsın. Adam olsaydın, bu karda kışta, bu kıyamette, beni hasta yatağımdan kaldırıp yaka paça buraya getirtmez, sen benim ayağıma gelirdin!

Bilet Parası
Kadın, kocasından komşusuna şikayetçi oluyordu:
__ Dün kocamla kavga ettim. Onu korkutmak için, babamın evine gideceğimi söyledim.
__ Ayaklarına kapandı değil mi?
__ Kesşke demez olaydım. Çıkarıp bilet paramı bile verdi.

Uyanmasaymış?
Cimrinin biri rüyasında, kendisinin dostlarına mükellef bir ziyafet vermekte olduğunu görür. Dehşetle uyanır. Kendini yatakta bulup gördüğünün de rüya olduğunu anlayınca, derin bir nefes alır, sonra kalkıp oynamaya başlar.
Karısı:
__ Efendi! Ne oluyorsun, çıldırdın mı? diye sorunca, adam şu karşılığı verir:
__ Aman hanım , sus! Çılgınlığımdan değil, sevincimden oynuyorum. Eğer biraz daha uyanmamış olsaydım, servetim kül olacaktı.

Kayıp Gözlük
Vezirlerden biri, gözlüğünü alnına koyduğunu unutarak devamlı arar, uşaklarına da aratır dururmuş.
Uşaklar, gözlüğün nerede olduğunu görürlerse de, söylemeyi, paşayı ahmak yerine koymak sayılacağından söyleyemezlermiş.
Nihayet kahya efendiye müracaat ederek, durumu anlatmışlar.
Kahyâ, güngörmüş, sözünü bilir bir zat olduğundan, paşaya şöyle diyerek işi halletmiş:
__ Efendim, hele siz şimdilik alnınızdaki gözlükle işinizi görünüz de ötekini de sonra buluruz.

Evlenme İşi
Karısına sordu:
__Ne oldu bizim kızın evlenme işi?
Damant adayı beğenmiş mi kızı?
__Aa, pek beğenmiş.
Adam düşünceli düşünceli konuştu:
__ İnşallah öyledir. Bana kalırsa, o çocuk doğru sözlü birine benzemiyor.
Geçen gün senin yemekler için de ” Harika, çok lezzetli!” diyordu.

Zamane
Yaşlı dede torununu çocuk parkına götürürken, önlerinden çok güzel bir araba geçti.
Dede:
__ Bak düt düt geçiyor, arabayı gösterdi.
Çocuk
__ Dede, dedi o senin düt düt dediğin sekiz silindirli, otomatik vitesli seksen model Mercedestir.

Korkutma Bedeli
Dişçi, müşterisine:
__ Bu diş çekimi için sizden iki misli ücret almak zorundayım hanımefendi.
__ Neden doktor bey?
__ O kadar yaygara yaptınız ki, bekleme odasındaki müşterilerimden ikisi çığlıklarınızı duyunca hemen kalkıp gittiler.

Çenesi Düşük
Fikret ilk karnesini almıştı. Notları çok iyiydi, fakat bir not düşülmüştü:
__Çok konuşuyor
Babası karneyi imzaladı ve ekledi
__ Siz bir de annesini görseniz.

Doğru Söz
Müfettiş, Öğrencilere sorar:
__İçinizde en uslu kim?
Öğrenciler, hep bir ağızdan cevap verir:
__ Öğretmenimiz!

Saygıyı Öğretmek

Öğretmen öğrencilerine öz saygıyı öğretmek istedi, bu yüzden aptal olduklarını düşünen herkesin ayağa kalkmasını istedi.
Bir çocuk ayağa kalktı ve öğretmen şaşırdı.
Kimsenin ayağa kalkacağını düşünmedi ve ona “Neden ayağa kalktın?” Diye sordu. “Sizi tek başına ayakta bırakmak istemedim” dedi.

Hayatımın Güneşi

Kadın: Hayatımdaki güneş olmak ister misin?

Erkek: Awww… Evet!!!

Kadın: İyi o zaman benden 92.96 milyon mil uzakta dur

Erkekler

Kız: “Kızlar erkeklerden daha iyidir.”
Erkek: “Öyleyse Allah neden önce erkekleri yarattı?”
Kız: “Son kopyadan önce kaba bir taslağı yarattı”

Geçmiş Zaman

Yaşlı bir öğretmen öğrencisine, “Ben güzelim dersem bu hangi zaman kipidir?” diye sormuş.
Öğrenci, “Belli ki geçmiştir” diye yanıtladı.

Kullanılmamış Beyin

Adam eşine sormuş: Eğer bir beyin nakline ihtiyacın olursa kimi seçerdin?

Kadın: Senin beynini seçerdim çünkü hiç kullanılmamış bir beyin isterdim.

Eski Sevgili

Eski sevgilin “Asla benim gibi birini bulamayacaksın” der

Kadın cevap verir: “İşte mesele bu, senin kadar kötüsü olamaz”