Tiryaki Sözler
Zekâyı hangi zindana koysanız kendisine kenarından sıvışacak bir gedik açar.
Gariptir ki istibdat, ancak esir ruhlu yaratılanlara tatlı gelir.
İstibdat: Zorbalık, baskı
En hür adam hiç olmazsa, bir sürü adaletlerin ve bir alay geleneğin esiridir.
Yüksek fikirler yüksek dağlara benzer; alışkın olmayanları ürkütür.
Annesi! Çocuğuna yalnız söylemeyi değil, dinlemeyi de öğret ki, yavrucağız konuşmayı öğrenmiş olsun.
Şiir daima gençtir: Ruhumuzda onun hayatını duyduğumuz müddetçe, ihtiyarladığınıza hükmedebilirsiniz.
Yaşayacak yenilikler, ancak eskiyi bilenlerden sadır olabilir.
Sadır olmak: Ortaya çıkmak
En vefalı dostumuz gölgemizdir. O da yoldaşlık etmek için güneşli hava bekler.
Hakikaten temiz vicdanlar daima höşgörüye sahiptir.
Kendisinden çok bahseden alçak gönüllü, gerçekte, korkak ve kendini beğenmiştir.
Hürriyet, uçacağı yaraya deva olan ilaçtır.
Ben nasıl atalarımla bir kafa da olabilirim ki: Onların tepelerinden bulut ve kuş geçerdi, benimkinde radyo ve tayyare dolaşıyor.
Tayyare: Uçak
Su dolu bir bardağın dibinde ben susuzluk hissederim. Zira bir susayan olmasa, o bardak dolmazdı.
Her yıl, elinde bir soru işareti ile gelir ve giderken, ardında bir ünlem işareti bırakır.
Çocuğumuz için dünya, içinde yaşadığımız kasaba veya köydür.
Gül yüzünü bir şişeye doldurmak ne kadar mümkünse arzın güzelliğini şiire koymak da o kadar mümkündür.
Arz: Yeryüzü
Fikir ordusu yasak tanımaz; yürür ve daima yürür.
Seven için, sevdiği daima gençtir.
İnsanlık yalana o kadar alışıktır ki, kabul ettirmek istediğiniz hakikati, biraz yalanla salçalamalısınız.
Salçalama: Salça katarak lezzetlendirmek.
Sevdiğinin yalnız kalbiniz değil, dimağınız ve vicdanınız da müştereken ” sev” demeli.
Müştereken: Birlikte
Hakiki büyük adamlar, güzel ağaçlara benzer: Dallarında yuvalar kurulur, gölgesinde yorgunlar dinlenir; çiçeklerine sürüneneler güzel koku alırlar; meyvesiyle açlar doyar ve yaprakları arasından dökülen güneş damlaları toprağa hayat verir. Hiç kimseye ve hiçbir şeye zararı dokunmaz.
Dümeni dinlemeyen gemi, er geç karaya oturur.
Çok kişi için, dimağın bir hazır giyim mağazasıdır. Oradan hazır fikirler alırlar.
O adamlara acırım ki, etrafındakilere uyumak için küçülmeye ve yüksekliklerinden feda etmeye mecbur olurlar.
Kin hissi, ancak boş ruhları doldurur.
En serbest hareketlerinizde bile dikkat ediniz, ayağınız bir köstekle bağlıdır: Menfaat.
Hayat bize haykırıyor. Ben terleyen kulların, çırpınan kanatların yahut hakikat uğrunda direnen kafaların yardımcısıyım.
İnsanı insan eden cemiyettir, sırtlan eden de o.
Şiir sevmem diyen şiirden anlamadığını itiraf etmiş olur.
Sözde beni teselli için ” Geç olsun da güç olmasın” diyor. Bense gülümsüyorum. ” Geç olduğu için güç oluyor ya!”
Her epigrafın arkasında bilmişce gülümseyen bir yüz olduğunu zannederim.
Haykırıyorsun, tabiidir ki ağzından çıkanı kulağın duymaz.
Hayat yolunda bizi yoran, mesafenin uzunluğu değil, kunduramızın eksikliğidir.
Aczini duymayan adamın kuvvetine güvenme.
Hakikati görmek için her şeyden evvel lazım olan hür nazardır.
Nazar: Bakış, görüş
Kendi ellerimizle demir kafesi kurar, içine gireriz ve sonra: ” Aman biraz hürriyet” diye haykırırız.
Yazıp da yayınlayamadığımı metinler, en çok onlar sevindiriyor beni; ” İyi balıkçı, küçük balıkları denize atar.”
İnsan anlamadığını sevebilir, fakat sevemediğini anlayamaz.
Fazla emniyet ve fazla emniyetsizlik, her ikisi de hıyaneti davet eder.
Hiyanet: İhanet, güveni kötüye kullanmak
Tanıdığım zaman sıkılmaya başlarız, ne kadar tanırsak o kadar küçülür.
İştahım kabardığı zaman enerjimi yitirmiş olurum, enerjimi bulduğum zaman iştahım uykuya dalmıştır.
Zaafın ne derece olursa olsun kendi dilinle telafuz etme: İnsanların gözünde çok çabuk küçülürsün.
Zaaf: Yetersizlik, güçsüzlük
Telaffuz: Sözcüklere dökmek
Okuduğumuz bizimdir, aldığımız değil; anladığımız bizimdir, okuduğumuz değil; unutmadığımız bizimdir, aldığımız değil; uyguladığımız bizimdir, unutmadığımız değil.
Bugün sigara içmemeyi başardım; zira cebimde açılmamış bir paket vardı.
Zira: Çünkü
Kırka kadar, insan yaşa basar; kırktan sonra yaş insana
Haykırıyorsun, tabiidir ki ağzından çıkanı kulağın duymaz.
Adaletin bulunmadığı yerde, para en güzel silahtır.
Her epigrafın arkasında bilmişce gülümseyen bir yüz olduğunu zannederim.
Sözde beni teselli için ” Geç olsun da güç olmasın” diyor. Bense gülümsüyorum. Geç olduğu için güç oluyor ya!”
İ
Şiir sevmem diyen şiirden anlamadığını itiraf etmiş olur.
İnsanı insan eden cemiyettir, sırtlan eden de o.
Cemiyet: Toplum
Hayat bize haykırıyor: Ben terleyen kulların, çırpınan kanatların yahut hakikat uğruna direnen kafaların yardımcısıyım.
En serbest hareketlerinizde bile dikkat ediniz, ayağınız bir ipek köstekle bağlıdır: Menfaat.
Kin hissi, ancak boş ruhları doldurur.
Zeki adam, tepeden tırnağa göz kulaktır.
Fazla emniyet ve fazla emniyetsizlik, her ikisi de hıyaneti davet eder.
Fazla: Aşırı
Emniyet: Güven duymak
Hıyanet: İhanet, Güveni kötüye kullanmak
Kırka kadar, insan yaşa basar; kırktan sonra yaş insana.
Bugün sigara içmemeyi başardım; zira cebimde açılmamış bir paket vardı.
Zira: Çünkü
Okuduğumuz bizimdir, aldığımız değil; aldığımız bizimdir, okuduğumuz değil; unutmadığımız bizimdir, anladığımız değil; uyguladığımız bizimdir, unutmadığımız değil.
Zaafın ne derece olursa olsun kendi dilinle telaffuz etme: İnsanların gözünde çok çabuk küçülürsün.
Zaaf: Yetersizlik, güçsüzlük
Telaffuz: Sözcüklere dökmek
İştahım kabardığı zaman enerjimi yitirmiş olurum, enerjimi bulduğum zaman iştahım uykuya dalmıştır.
Tanıdığım zaman sıkılmaya başlarız, ne kadar tanırsak o kadar küçülür.
“Hikaye projeleri defterim” deme, ” Yazamayacağım hikâyeler defterim” de.
Tükenmiş bir romancının açıklamasıdır: “Konuların değil. heyecanlarımdı biten.”
Bir toplumu yükseltmek mi istiyorsunuz, fertlerine sorumluluk hissi dağıtınız.
Fertler: Bireyler, üyeler
Aşkın en tabii gıdası fedakârlıktır; ister bir taraftan çıksın, ister karşılıklı
En tabii: En doğal, en gerekli
“Biçim” yoktur, ” görünen öz” vardır; ” öz” yoktur, ” görünmeyen biçim” vardır.
“Gerçi” kelimesini severim; aczimizi ortaya kor.
Aczimiz: Beceriksizliğimiz, yetersizliğimiz
Bulduğumuz daima ummadığımızdan aşağı ve çektiğimiz daima korktuğumuzdan fazla görünür.
Hiç cezasız terbiyeye aklım ermiyor; saçlar bile kıvrılmak için kızgın demir ve tazyik ister.
Tazyik: Sıkıştırma, bastırma, baskı
Felaketin açamadığı göz, kör kalmaya mahkumdur.
Acı tecrübeler nadiren kişiyi uslandırabilir. Fakat, hiçbir zaman bir cemiyetin aklını başına getiremez.
Nadiren: Çok az bilinir, rastlanır.
Gençlerin hayatı tanımak iddiası, henüz eşiğine ayak bastığımız binanın, her tarafını bilmemiz iddiasına benzer.
Çoğumuz bilmeliyiz ki; ateş ve yıldız böcekleri gibi, etrafın karanlığı sayesinde parlıyoruz.
Hangi yolda olursa olsun, çok mesafe kat etmek ister misin, yavaş yürü, fakat hiç durmaksızın.
Yanan kıvılcım, sönük volkandan kuvvetlidir.
Kuvveti ruhlar tazyik altında ezilmez, mühürlenir.
Tazyik: Baskı, zorlama
Bir şöhrete leke süren yalanalr, pekçok ağızda dolaşınca hakikat kuvvetini alır.
Talihe inanan ve talihten bahsedenler, hep kendilerini talihsiz hissedenlerdir.
Amir herkes olabilir. Hüner, kendisine itaat edilen olmaktadır.
Âmir: Emreden kişi
Hiç kimse, kendini öveni, zekâdan mahrum görmez.
Ne zaman unutturursak o zaman gelir.
Sıhhatin var, aklın var, paran var, bilgelerin var, makamın var. Ey, insaf et, düşmanın olmasın mı?
Sıhhat: Sağlık
Bir makalede iki büyük güçlük: iyi başlamak, güzel bitirmek!
Gözlerinizi okşayarak sizi uyandıran sabah güneşinin güzelliğine inanıyor musunuz? Hayatta, bir kere daha yeniden doğdunuz demektir.
Çalışan avucun nasırı, altından kıymetlidir.
Nasihat kalp paraya benzer, kimse kabul etmez
Kalp: Sahte
Latifeyi sevmeyenler kendi hislerine düşecek şakaların yarı doğru olmasından korkanlardır.
Latife: Şaka, eğlenceli, söz
Kan içinde temel kurmak isteyen toplum, daima çürük kokar
Bir cemiyetin lüzumundan fazla kuzu olması, er geç o cemiyet içinde bir kurt sürüsü yaratır.
Cemiyet: Toplum
Başkasını yola getireyim derken, yoldan çıkanlar çok görülür.
Dikenlerden ellerini sakınmayanlardır ki, güzel gülleri koparabilirler.
Daima zannederiz ki, mesleğimizi biz seçtik. Halbuki çok kere meslek bizi seçmiştir.
Evet, hayvanlarda merhamet düşüncesi yoktur. fakat zulüm fikri de yoktur.
Nasıl ki musiki hiç bir şeyin adını söylemeden her şeyi anlatabiliyor, şiire de biraz öyle olmak yaraşır.
Şiir, insan dudağına ilk doğar gibi taze olmalıdır ve onda dünyaya yeni bir dil, yeni bir fikir getiriyor sanmalıyız.
Su nesirse şiir buluttur ve yükselirken içindeki tuzu, sodayı ve çamuru yerde bırakır.
Şiir herkesin lâkırdısı olamaz, onda da sözden söze yürüyeceksiniz, fakat ilahi adımlarla.
Lâkırdı: Söz, laf
Bazıları doğal görünmek için, ne yapmacıkları göze alırlar.
Güç olan, kahramanca ölmek değil, kahramanca yaşamaktır.
Çok çamur karıştıran er geç üstünü lekeler.
Sanatçının gözünde açan bir çiçek, düşünen bir filozoftan daha değerlidir.
En saf suyun gizli bir tortusu vardır ve arayınca güneşin bile lekeleri keşfolunur.
Keşfolmak: Farkına varmak, ortaya çıkmak
Yalnız insan değil hiçbir şey kusursuz olmaz.
Cimriliğin girdiği yerden, kibarlık kaçar.
Bir sima yüreğimize yaklaştıkça kusurları silinir.
Sima: Yüz
Bir memleketin sokakları fazla gülüyorsa, emin olabilirsiniz ki; evlerinin içi ağlıyor. Evlerinin içi gülen memleketlerde sokaklar çalışır.
Hangi yaşta olursak olalım, kendi çevirdiğimiz çemberin arkasında koşan çocuklarız.
Terakkinin her adımı, milyonlarca adam ezer. Tarihin kanunu budur.
Terakki: İlerleme
Yüksek tepelerde hem yılana, hem kuşa rastlayabilirsin; fakat biri sürünerek, öteki uçarak yükselmiştir.
Abes, mantığın hezeyanıdır.
Abes: Boş şey
Hazeyan: Saçmalama
Çok kere olur ki; her biri kendi fikrin hakikat olduğunu iddia eden iki kişiyi dinlerken, siz de üçüncü bir hakikat keşfedersiniz ve böylece hakikat çoğalır, gider.
Hakikat: Gerçek, doğru
İnsanın karnı acıkınca gözü kararır.
Bağışta bile başarılı olmak için zekâ ve dikkat lazımdır. Dilenci olmayan bir adama, dalgınlıkla sadaka uzatanın halini düşününüz.
Gündüz kandilini hazırlamayan, gece karanlığa razı demektir.
Rütbe aldıkça kibirlenenler, yangın kulesine çıkınca dürbün oldum zannedenlerdir.
Çok okumuş, fakat hiç yaşamamış adama da hiç okumaksızın çok yaşamış adam kadar cahil sayılır. beyin çifte mumla aydınlanır ve hayat ile kitap, birbirinin karşılıklı yorumcusudur.
Zekasız kuvvet yıkabilir, fakat yapamaz.
Yüksek makamlar yüksek tepeler gibidir; koşarak çıkanlar, nefes darlığı hisseder.
Bütün çocuklar az çok şairdir. Hakiki şairler de muhakkak hayatlarının bir tarafını çocuk bırakırlar.
Hata atalarımıza ait olmakla doğru olmaz. Haleflerin hayırlısı, babasının hatalarını düzeltir.
Halefler: Bir şeyin ardından gelenler.
Acıkan için lokanta camekanı, en latif manzaradır.
Latif: İnce, hoş
Düşünürken iş yerine laf koydun mu, hayatı masala çevirmiş olursun.
Halk ne dizginleri, ne onları tutan eli hissetmemelidir ki, candan itaat etsin.
İtaat: Söz dinleme
Yarınsız başarılar, gerçekte gizli mağlubiyetlerdir.
Kulağımıza uygun gelen her gürültü, bir musikidir.
Her zenginlik düşman yaratır, fikir zenginliği hepsinden fazla.
Bir faydayı alt etmek istediğiniz anda, sanatı tahtından indirmiş olursunuz.
Hissiyata dayanan kafalar, akla uygun şeyler ile ikna edilemez
Hissiyat: Hisler
İkna: İnandırmak, kabul ettirmek
Zamanın en büyük kahrı nisyan ve en büyük lütfu da odur.
Nisyan: Unutmak
Kahır: Derin acı
Lütuf: Yardım, iyilik
Saadet o kadar nisbidir ki, seni mutlu eden komşunu bedbaht edebilir.
Nisbi: İzafi Kıyasla
Bedbaht: Mutsuz
Yalnız seni sevenleri sevmek muhabbet değil, değiş tokuştur.
Muhabbet: Sevgi
Kuvvetini hücumun ile değil, mukavemetin ile ölç
Mukavemet: Direnme, dayanma
Kıyafet ruhun tercümanlarından biridir.
Fikirler yükseldikçe aralarında ihtilaflar çoğalır ve ittifaklar kuvvetlenir.
İhtilaflar: Anlaşmazlıklar
ittifakalar: Anlaşmalar
Ebedi yalnız bir şiir vardır: Tabiat.. Ve yalnız bir şair vardır ki, her zamanın şairidir: Tabiatı yaratan!
Ebedi: Sonsuz, Ölümsüz
En geveze kuş ümittir. Kalbimizde hiç susmaz.
Hatıralar kocayan dimağların koltuk değneğidir.
Dimağ: Beyin
Kütüphaneni ayak altına alırsan zincir, başında taşırsan taç olur.
Herkes umduğunu ve beklediğini olacak sanır; tabiatta kötümser kimse yoktur.
Budalalar meclisinde en zarif nükte… susmaktır.
Zarif: İnce, inciltmeyen
Nükte: İnce espri
Budalalar tereddüt tanımazlar: Edebilecekleri ya tasdiktir, ya inkâr
Budala: Aptal, akılsız
Tereddüt: Şaşkınlık, kararsızlık
Tasdik: Onaylamak
İnkâr: Reddetmek
Aptalın her aykırı işinde mana ararsanız, bir boşluktan ötekine düşersiniz.
Utanma bilmeyen, pişmanlık bilmez.
Saadet dağlar gibidir; ses verir, ama kımıldamaz. Bekler ki sen ona gidersin.
Musiki, hislerin haykıran sesidir.
Talih, beceriksizliklerin maharete verdikleri isimdir.
Maharet: Ustalık, beceriklilik
Hasedin karnı doymaz, cebi dolmaz, ağrısı dinmez.
Haset: Kıskanç
Alnını ne kadar yüksek tutarsan o kadar yere sağlam basarsın.
Hiçbir fikir yoktur ki, yanlıştan doğsun da kuvvet doğursun.
Sanatkâr olmak istiyorsan, eserinin güzelliğinden daima şüphe et. sanatta en emin salah yolu nefsine şüpheciliktir.
Emin: Güvenilir.
Salah: İyi olma, düzelme
Medeniyetin ruhu güzel sanatlardır. Onlar hastalanınca, medeniyet can çekişmeye başlar.
Kalp söze başlayınca akıl sağır olur.
İnsanları oynatan kuvvet başlarında değil, göğüslerindedir. Onları idare için, beyinlerine değil, hislerine hitap etmeli.
Tam tarafsızlık insan harcı değildir.
İnsan harcı: Gerçek insanın yapacağı iş
Ummadığımız ağızlardan çıkınca hakikat, bir deli saçması gibi görünür.
Ne aklını beğenmeyeni gördüm, ne talihini beğeneni.
Alkışlayanlar gibi ıslık çalanların da niceliğine değil, niteliğine bakılmalı.
İnsan anlamadığı fikrin taraftarı olamaz.
Bazı acı sözler insanın hafızasında hiç erimeyecek bir buz parçası gibi yaşar.
Kalp kalbe sığdı mı, göz gözü kusuru göremez.
İyilik zaaf derecesine varınca iyilikten çıkar.
Fırtına denizde bir kuvvet eseri, insanda aksine bir zaaf eseridir.
Zaaf: Yetersizlik, güçsüzlük
Sözümüz güzel de olsa ara sıra Sükut ile çerçevelenmedikçe sevimli olamaz. Gevezeler ne kadar miri kelam da olsalar sevimsizlerdir.
Mir_i Kelam: Güzel söz söylemenin ustaları
Sükût: Susmak
En çok dilimize dolanan kelimeler, en büyük güçlükle tarif edebileceğimiz kavramlardır: Hürriyet, vazife, aşk, vatan, kamuoyu. v.s
Köyünün şivesini dilinden ve dininin damgasını yüreğinden, hiç kimse bütün bütün atamaz.
Fırtına saçlarımı yolsun, sakınca görmem eğer bana yeni bir fikir getirirse.
Niçin mi fikir değiştiriyorum? Çünkü ben fikirlerimin sahibiyim, kölesi değil. Fikirlerime karşı hiçbir taahhütüm yoktur. İster değiştirirm, ister muhafaza ederim.
Taahhüt: Güvence vermek
Muhafaza: Saklamak, korumak
Samimi düşünenler ile taban taban zıt bile olsam hoşlanırım. Zira fikirlerimizin manzarası ne kadar değişimse de, güneş bir ve ziya birdir.
Ziya: Işık
“Vesaire” sözünü pek severim; hafızanın ayıbını örttüğü için.
Hakiki hürriyet, yüksek fikirlere esir olmaktır.
Ramazanda oruç tutmayan, bayramın tadını duyamaz.
Anlayamayacakları fikirlere yükselmek isteyenler, yarı yolda akıllarından olurlar.
Hakikat güneşini örten bulutların en kesifi menfattir.
Kesif: Yoğun, kalın
O ihtiyarlar hoşuma gider ki, yaşayışları ile gençlik dersi verirler.
Gençlik çabuk geçer derler. Maalesef intiraf edeyim ki; ihtiyarlık da öyledir.
Bugünkü fikirlerin kıymetini, ancak “yarın” gösterir.
Mektepte okuduğumuzu hayatta öğreniriz.
Öyle dualarımız vardır ki, kabul edilseler daha bedbaht oluruz.
Bedbaht: Mutsuz
Çok arzusu olup hiç parası olmamaktan, çok parası olup hiç arzusu olmamak daha elimdir.
Elim: Üzücü, acıklı
Hürriyeti suistimal eden, ona lâyık olmadığını itiraf ediyor demektir.
Fikren emir olamazdan esir olursun, ikisinin ortası yoktur.
Emir: İdareci, baş, başkan
Yüksek fikirlere hizmetkâr olmayan, hakkıyla âmir olamaz.
Âmir: Yönetici, emir veren
Altın törpü ile eğelenemeyecek pençe yoktur.
Sürüden ayrılanı sürü sevmez.
Halk yalanla avutanı, hakikat ile korkutana tercih eder.
Hakiki şükran, dudaklardan çıkmadan evvel gözlerde okunur.
Şükrân: Gönül borcu, minnet duyma
Yeni fikirler uzun ömürlü olmak için, daha çok yaşanmış vakalara dayanmalıdır.
Bazı adamlar başkasının hürriyetine mani olmadıkça kendisini tamamıyla hür hissetmez.
Dahiliğin ne memleketi, ne asrı olur. Her yer onun, her zaman onundur.
Köhne fikirler paslanmış çivilere benzer; söküp atmak çok güçtür.
Köhne: Eskimiş
Lafa bakılırsa herkes eşitlik ister. Fakat, insanların bir kısmını ayakları altında görmek için, bir kısmına başında taşıyacak pek az insan vardır.
Hakikat, her zaman gereğe uymaz.
Hakikatı güneşe benzetirler, doğrudur: Gözlerimizi yaralar korkusu ile çoğuna bakamayız.
Hürriyet, hürriyetin ne olduğunu bilmeyenin hakkı değildir.
Kafalar boş durdukça kalınlaşır.
Hürriyeti hakkıyla anlamayan, er geç suistimal eder.
Dimdik ve dosdoğru yürü! Hiç olmazsa boyundan kısa görünmezsin:
İyi adam dediğimiz, kendimize en çok benzeyendir.
Gençliğe çok kusur bağışlanabilir. Çünkü kendini düzeltmeye zaman vardır.
Yüz kere asırların imbiğinden süzülmüş fikirleri ile herkese kabul ettiremeyiz.
Bir insanın düşüncelerini, sözleri değil hayatı gösterir.
Hüküm hükümdarın da olsa, hak tebanındır; çünkü hükümdar her hakkını tebanın kuvvetinden alır.
Teba: Halk
Mide için lokma neyse dimağı için fikir de odur; hepsi beslemez, bir kısmı sıhhate dokunur ve bazıları zehirler.
Sıhhat: Sağlık
Fikir cilveleri, zekânın ince dallarıdır.
Herkesi tanımak davası, kendini bilmeyenlerden çıkar.
Dava: İddia
Hasetçi, paradan ziyade zakânın düşmanıdır. Çünkü hiçbir zaman sahip olmayacağını bilir.
Hasetçi: Çekememezlik eden, kıskanç
Akarsu ne güzel hayat dersidir; küçük engellerin üzerinde köpürür, büyüklerin yanında sessizce dolaşıverir.
Sadık köpek gerçi dayağa dayanır. Fakat sadakati okşanma ile sağlanmıştır.
Gerçekten mahir politikacı, düşmanlarını bile kendi lehinde kullanmanın yolunu bilir.
Mahir: Usta, becerikli, başarılı
Yeryüzü yaşlandıkça elemleri artıyor, insan gibi!
Elemler: Üzüntüler, derler
Ruhu kör odur ki, önündeki tarihi, geçmiş tarih gibi açıkça göremez.
Boş mide haykırır, derler. Biz ilave edelim: Dolu ağızların sesi çıkmaz.
Derin sefalet gibi büyük zenginlik de güzel hislerin gelişmesine mânidir.
Mâni: Engel
Terazi hakiketen adaletin timsalidir. Dili daima ağır basan tarafa meyleder.
Timsâ: Sembol, işaret
Parasızlık, hiç yalan söylemeyen kara habercidir.
Hayat hiç şüphe yok ki, bir komedyadır. Fakat içinde çoğumuz ağlarız.